Marmara Bölgesi’nde 17 Ağustos 1999’da meydana gelen ve binlerce kişinin ölmesine, binlerce kişinin de yaralanmasına neden olan 7.4 büyüklüğündeki depremin üzerinden yıllar geçti. Türkiye, yaşadığı bu büyük deprem sonrasında yıllarca yaralarını sarmaya çalıştı. Gelecekte meydana gelmesi muhtemel depremler için de çok sayıda adım atıldı. Kentsel dönüşüm projeleri hızlandı, kamu binaları yenilendi, deprem konusunda eğitimler verildi, olası depremler için senaryolar üretildi ve yol haritaları belirlendi.
Peki şimdiye kadar yapılanlar yeterli mi? Uzmanlar İstanbul ve Marmara Bölgesi’ni ciddi derecede etkilemesi beklenen yeni bir deprem için hangi noktalara dikkat çekiyor? DW Türkçe bu soruların yanıtlarını alanında uzman bilim insanlarına sordu.
Deprem konusunda yıllardır çalışan uzmanlara göre Marmara Bölgesi’nde yakın gelecekte büyüklüğü 7.0’den fazla olabilecek bir deprem bekleniyor. Uzmanlar bunun için net bir tarih aralığına işaret edemese de hepsinin altını çizdiği bir nokta var. O da İstanbul ve çevresinin her geçen gün büyük bir depreme daha fazla yaklaştığı.
Sorunlu yapı stoku tehlike yaratıyor
Bu noktada en büyük sorunlardan birisi yapı stoku. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu ve ayda 2 binden fazla deprem yaşadığını hatırlatan Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı ve Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Şükrü Ersoy, bu depremlerin çeşitli büyüklüklerde gerçekleştiğini ve Türkiye’de 5.5 büyüklüğündeki depremlerde bile yapıların zarar gördüğünü, bu durumun yapı stokunun ne kadar sorunlu olduğunun en büyük göstergesi olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’de bulunan 22 milyon binanın yarısından fazlasının sorunlu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şükrü Ersoy, “Binalarda çok önemli zafiyetler var. Bu çok büyük bir tehlike. Maalesef yapıların inşa sürecinde deprem pek dikkate alınmamış. Üstelik ‘imar barışı’ gibi uygulamalar yapıldı. Bu binaların kayıt altına alınması onların sağlam olduğunu göstermez. Daha büyük tehlikeleri beraberinde getirir. Yapı stokunuz sorunluysa yapılanlar yeterli değildir ve siz de depreme hazır değilsinizdir” diyor.
Deprem riskine karşı yeniden inşa mı yoksa güçlendirme mi?
To view this video please enable JavaScript, and consider upgrading to a web browser that supports HTML5 video
Hâlâ riskli binalarda oturuyoruz
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Cenk Yaltırak İstanbul ve çevresinde hâlâ milyonlarca insanın riskli binalarda oturduğuna dikkat çekiyor. Geçmişteki İstanbul depreminde Marmara sahillerinde lüks villaları ve binaları hasar gören zenginlerin bu binaları hızla makyajladığını anlatan Prof. Dr. Cenk Yaltırak, “O binalar hâlâ risk taşıyor ve depremi bekliyor. Pandemi döneminde insanlar eski evlere daha fazla mecbur kaldı. İnsanlar bu şehirde can güvenliklerini önceliklendiremiyorlar. Aslında emekli olanların ve imkânı olanların başka bölgelere gitmesi gerekiyor ama o bölgelerdeki hastane gibi altyapı eksiklikleri bu gidişleri geciktiriyor. Bunun için o bölgelere de yatırım yapılmalı ve insanlar yapı stoku sorunlu olan bölgelerden taşınabilmeli” ifadelerini kullanıyor.
Tahminler korkutuyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından yapılan İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi’nin çıktılarına göre İstanbul’da 7.5 büyüklüğündeki bir deprem meydana gelmesi halinde, binaların yüzde 58’si hasar görmeyecek. Yüzde 26’sı hafif hasar, yüzde 13’ü orta hasar görecek. Yine binaların yüzde 3’ünün ağır ve yüzde 1’inin ise çok ağır hasar görmesi bekleniyor.
1,2 milyon bina zor bir sınav verecek
Boğaziçi Ünivesitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Ufuk Hancılar, bu çalışmanın 16 farklı senaryodan oluştuğunu ve en kötü senaryonun 7.5 büyüklüğündeki bir deprem için yapılan analiz ve tahminlerden meydana geldiğini belirtiyor. Hancılar, İstanbul’daki yaklaşık 1,2 milyon binanın zorlu bir sınav vereceğini ifade ediyor. İstanbul’daki bina envanterini incelediklerini ve bunun yanında fay hatlarının olası hareketlerini de karşılaştırdıklarını dile getiren Hancılar, İstanbul’un depreme tam olarak hazır olduğunu söylemenin çok zor olduğunu söylüyor.
Giritlioğlu: Yetki ve güç çatışması tehlikeyi katlıyor
Bina stokundaki sorunlara dikkat çeken diğer bir isim de İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Kentleşme ve Çevre Sorunları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu.
Giritlioğlu, sorunlu yapıların oldukça fazla olduğunu üstelik imar barışı gibi uygulamalarla bu sorunun büyütüldüğünü belirtiyor. Sorunlu bölgelerin yenilenmesinde de çok sayıda yanlış yapıldığını anlatan Giritlioğlu, “Kentler yoğunlaşıyor. Çok büyük altyapı ve donatı eksiklikleri var. Ayrıca kamusal araziler sürekli özelleştiriliyor ve amacı dışında kullanılıyor. Yaklaşan deprem öncesinde yeterli hazırlık yapılmıyor” diyor.
Giritlioğlu, yetki karmaşası sorununu vurguluyor. İstanbul gibi deprem bekleyen dev bir kentte imar ve yapı konularında yetkinin kimde olduğunun belli olmadığını ve bunun çok büyük problemler doğurduğunu ifade eden Giritlioğlu, “Araştırmalar ve çalışmalar yapılıyor. Raporlar hazırlanıyor. Peki ya uygulama kısmı ne oluyor? Uygulamada pek hayata geçme durumu yok. Bunun en büyük nedeni de İstanbul’da yaşanan güç çatışması, yetki karmaşası. İBB’nin yetkileri sürekli elinden alınıyor. Bu şehir nasıl depreme hazırlanacak? Gerçekten tehlike büyüyor” ifadelerini kullanıyor.
İmamoğlu: 24 kanun, 19 farklı kurum var
Önceki gün İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da bu noktaya dikkat çekmişti. İmamoğlu, “Şehrimizi deprem riskine karşı güçlendirmek istediğimizde tam bir yetki karmaşası yaşıyoruz. İstanbul’un imarıyla ilgili 24 kanun, 11 yönetmelik var. Ayrıca karşınızda tam 19 farklı kurum var. Bu tam bir yetki karmaşası. İstanbul’u yönetmek ve depreme hazırlamak hem bütüncül bir iş hem seferberlik işidir ama bu kadar mevzuat ve kurum nasıl uyum içinde çalışır açıkçası gözeten yok” diye konuştu.
Yeni binalar güvenli mi?
Peki ya yeni binalar? İstanbul ve çevresinde yaşayanlar yeni binalarda kendini güvende hissedebilir mi?
Bilim insanlarına göre eğer doğru zemine ve doğru şekilde yapılmamışsa oturduğunuz bir yaşındaki bina bile oldukça riskli. Ayrıca riskli olmayan bölgede yapılan bir kentsel dönüşüm ve yenileme projesi depreme hazırlık anlamında önemli bir katkı sağlamıyor. Uzmanlar, depreme hazırlık anlamında dönüşüm projelerinde riskli zemin yapılarına sahip bölgelerin acilen önceliklendirilmesi gerektiğini söylüyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Cenk Yaltırak, depremde her bölgenin farklı bir ivme değeri ile karşılaştığını söylüyor. Buna göre aynı yerdeki bina isterse 100 yıllık olsun isterse bir yıllık. Eğer doğru yapılmamışsa bir yıllık bina yıkılırken 100 yıllık bina doğru yapıldığı için ayakta kalabilir. Yaltırak, “Burada yetkililerin üzerine düşen doğru zemine doğru şartları sağlayan binaları yapmak. Sorunlu zeminleri saptamak ve riskli olan binaların yerine yenisini yapmaktır. Risksiz görünen bir semtte bulunan 60 yıllık bir binanın kolon demirleri erimiş ve temeli bozulmuş ise binanın İBB senaryosuna göre yıkılmayacağını söyleyemezsiniz” ifadelerini kullanıyor.
Ersoy: Doğru yapılmadıysa hepsi riskli
Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı ve Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Şükrü Ersoy da depremin beklendiği bölgede 28 milyon insanın yaşadığını vurguluyor. Doğru zemin ile doğru yapının buluşmadığı noktalarda tehlikenin büyüdüğünü anlatan Ersoy, “Zemin ile yapıyı mühendislik olarak barıştırmanız lazım. Eğer siz doğru zemine doğru bina yapmazsanız ne kadar modern binalar yaparsanız yapın depremden zarar görürsünüz. Maalesef işin bu tarafı çok ihmal ediliyor. İnşaat mühendisleri yer bilimcileri de dinlemeli ve onlarla beraber çalışmalı” diyor.
Prof. Dr. Şükrü Ersoy ve Prof. Dr. Cenk Yaltırak’ın vurguladığı diğer nokta ise dere yatakları.
Ersoy, İstanbul’da dere yatakları ve yumuşak zeminlerin depremden çok daha fazla etkileneceğini belirtiyor. Ersoy, geçmiş depremlerde yapıların daha güçlü bölgelerde yoğunlaştığını ancak İstanbul’da yaşanan yoğunluk nedeniyle artık yeni yerleşimlerin riskli zeminlere de kaydığını belirtiyor. Ersoy, bu bölgelerdeki yüksek binaların hem yaklaşan İstanbul depremi için hem de yakın dönemde başka çevre şehirlerde yaşanacak depremler için risk barındırdığının altını çiziyor. Bu durumun can kaybını arttıracağını anlatıyor. Buna göre Eskişehir’de gerçekleşen bir deprem bile riskli bölgelerdeki yüksek binaları etkileyebilir.
Yaltırak: Yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor
Prof. Dr. Cenk Yaltırak da aynı sorunu işaret ediyor ve özellikle Ayamama, Kuşdili, Ihlamurdere, Haliç çevresi, Alibeyköy ve Ayazağa gibi bölgelerdeki yapıların yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini anlatıyor. Yaltırak, bunların yanında Zeytinburnu bölgesinin de tamamen gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Depremde bu bölgelerde zeminden kaynaklı olarak çok farklı etkilerin yaşanacağını dile getiren Yaltırak, yapılan çalışmaların da bu yüzden tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini hem yeni fay hatlarının hem de ayrıntılı zemin analizlerinin bizleri doğru sonuçlara götüreceğini aktarıyor. Yaltırak, şu ana kadar bu bölgelerin çok önemsenmediğini hatta metro gibi büyük altyapı projelerinin de bu zeminlere inşa edildiğini ifade ediyor.