“Tarikat liderinin söylediği haber değeri taşıyor mu? Ya da bu sadece bir ideolojiyi yayma çabası mı? Buna bakmak lazım.”
Radikal ya da ayrımcı söylemlerin haberleştirilmesi konusunda medyanın bir sınavla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tirşe Erbaysal Filibeli, geleneksel medya kuruluşlarının sosyal medya kullanıcılarından farklı olarak basın etiği çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini söylüyor.
Sosyal medyada seçim havasına girildikçe radikal ya da ayrımcı söylemlerin daha fazla dolaşıma girdiği gözleniyor. Örneğin bir tarikat liderinin kadın düşmanı açıklamaları, videosuyla birlikte tekrar tekrar haber sitelerinde ya da Twitter hesaplarında paylaşılmak suretiyle geniş kesimlere ulaştırılıyor. Ya da kamusal figürlerin ırkçı, popülist söylemleri art arda haberleştiriliyor.
Gazeteciliğin kamu yararına yapıldığınıhatırlatan akademisyen, söz konusu söylemin haber değeri taşıyıp taşımadığının sorgulanması gerektiğini vurguluyor:
“Bazı sosyal medya kullanıcıları sadece eğlenmek için bazıları da komik geldiği için çeşitli paylaşımlarda bulunabiliyor. Ancak ‘toplumu kucaklayıcı olmayan görüşlerin yaygınlaştırılması ne kadar doğru’ diye sormak istiyorum. Bence doğru değil. Dolayısıyla haber değeri de taşımıyorsa hiçbir şekilde haber yapılmamalı.”
“Nefret suçlarını da tetikliyor”
Medyada yer bulan ayrımcı söylemler, farklı kesimlerin medyayı propaganda aracına dönüştürmesine neden olurken nefret suçlarını da tetikliyor.
İnanç Özgürlüğü Girişimi tarafından hazırlanan ve kısa bir süre önce sonuçları açıklanan Türkiye’de Din, İnanç veya İnançsızlık Temelli Nefret Suçları 2021 raporuna göre, Ocak – Aralık 2021 aralığında din, inanç veya inançsızlıkla bağlantılı önyargı saikiyle işlenmiş 29 nefret suçu veya olayı tespit edildi. Sosyal medyada hedef gösterilen Artvin Arhavi’deki Protestan topluluğuna yönelik işlenen suç da bunlardan biri. Söz konusu rapora göre, Protestanlar önce yerel basında “misyonerlik” gerekçesiyle yazılı ve dijital mecralarda hedef gösterildi. Bu hedef göstermenin ardından bazı kişiler, topluluk önderinin ev sahibine baskı kurarak kişinin evden çıkartılmasını istedi ve çeşitli tehditlere maruz kaldı.
Raporda, bu nedenlesivil toplumun nefret suçlarıyla ilgili doğru bilgileri yaygınlaştırmak ve nefret suçlarına dair farkındalığı artırmakiçin medyayla da işbirliği yapması tavsiye ediliyor.
Hrant Dink Vakfı bünyesinde ayrımcı söyleme karşı faaliyet gösteren Asulis İzleme Koordinatörü Yasemin Korkmaz da bu noktada medyanın sorumluluğuna dikkat çekiyor:
“Propagandaya girmemek için haberi yazan kişi, haberleştirdiği mesajların sahiplerinden farklı bir konumda olduğunu belirtmeli. Bunun net bir şekilde gösterilemediği durumlarda, örneğin, haberde konu edilen mesaj ayrımcı söylem ya da nefret söylemi içeriyorsa, haberci mesajın daha geniş kitlelere ulaşması ve olumsuz sonuçlarının görülmesine katkıda bulunmuş olur.”
“Her siyasi liderin söylediği haber değildir”
Ayrımcı, cinsiyetçi ya da ırkçı söylemler geleneksel medyada çoğunlukla “kopyala-yapıştır” yöntemiyle, yani bir kanaat önderi ya da siyasi liderin sözlerinin olduğu gibi medyada yer alması ile yaygınlaşıyor. Akademisyen Erbaysal Filibeli, bu yöntemin kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyor.
“Her siyasi liderin söylediği haber değildir. Haber olması için ya toplumsal fayda sağlaması ya da bir vaka olması gerekiyor. Kendi kitlesi olan bir siyasi lider sosyal medyayı aktif kullandığında bilişimsel propaganda yapıyor. Medya da söylediklerine haber gözüyle bakabiliyor. Ancak medya, doğruluğunu bilmeden ya da yanlışlığı kanıtlamadan olduğu gibi verdiğinde propaganda çalışmasına katkı sunmaktan başka bir işe yaramıyor.”
Asulis’ten Yasemin Korkmaz da “kopyala-yapıştır” habercilik yerine, daha kapsayıcı bir söylem üretilmesi ve haberlerde bu söylemin kullanılması gerektiğini ifade ediyor. Korkmaz, “Yanlış bilgi türlerinin yayılması, bir suçun, eylemin tüm kimliğe genellenmesiyle üretiliyor olabilir. Ayrımcı söylemin bunun gibi çeşitli yollarla aslında yanlış düşünme yollarıyla oluşturulduğunu göstermek, mesajın gücünü de büyük ölçüde azaltmaya fayda sağlayacaktır” diye de ekliyor.
“Haberin demokrasiye zarar verdiğini öngörebilmek gerekiyor”
Ayrımcı söylem alanında çalışan uzmanlar, seçim dönemi için özellikle uyarıda bulunuyor.
Doç. Dr. Erbaysal Filibeli, seçim sürecinde sosyal medyaya yansıyacak paylaşımları doğruluğu tespit edilmediği sürece haberleştirmekten uzak durulması gerektiğini belirtiyor. Aksinin seçim propagandasına katkı sunmak olduğunu kaydeden akademisyen, “Şu an sosyal medyada gördüğümüz videolar seçim sırasında artacak. Medyada popüler video ve söylemleri haberleştirme eğilimi oluyor ama medya kuruluşlarının profesyonel davranmaları gerekiyor.”
Yaygın sosyal medya kullanımına karşın kamuoyunun halen haber için basın araçlarını takip ettiğini vurgulayan Erbaysal Filibeli, “Ayrımcı söylemler bir tık için haberleştirildiğinde bu düşünce görünür kılınıyor ve insanlar manipüle ediliyor. Yapılacak haberin demokrasiye zarar verdiğini öngörebilmek gerekiyor” diye konuşuyor.
Yasemin Korkmaz ise seçim döneminde özellikle mülteci ve göçmen politikaları üzerinden ayrımcı söylemin artabileceğini dile getiriyor:
“Ayrımcı söylemin hedefi olan kimlik gruplarının aslında neden hedef gösteriliyor olduğu, söylemin o günün koşullarında hangi eylemlere yol açtığını ve çeşitli şekillerde bireylerin özgürlüğünü kısıtladığını belirtmek, sorunun ciddiyetini açıklamada yardımcı olacaktır.”