Türkiye-BAE hattında olağanüstü hareketlilik
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politikadaki “U dönüşü” ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile masaya oturması sonrasında, BAE’den de …
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politikadaki “U dönüşü” ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile masaya oturması sonrasında, BAE’den de AKP hükümetini memnun edecek adımlar gelmeye başladı.
Bir süredir Abu Dabi’de yaşayan ve rüşvet, yolsuzluk, kara para aklama, cinayet ve uyuşturucu kaçakçılığı ifşa ve iddialarıyla AKP iktidarını zora sokan Sedat Peker üzerinde BAE yönetiminin baskısı daha da arttı.
Türkiye’de organize suç örgütü lideri olarak yargılanmakta olan Peker’in sosyal medya üzerinden herhangi bir paylaşım yapmasına artık izin vermediği belirtilen BAE yönetiminin, Peker’in en yakınındaki isimlerden Emre Olur’u ülkeden deport etmesinin zamanlaması da dikkat çekti.
BAE’nin bu adımları atarken, Türkiye’den uzun süredir almak istediği silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) teslim aldığı ortaya çıktı. Reuters’in haberine göre Türkiye’den 20 SİHA’yı bu ay teslim alan BAE, yeni SİHA’lar satın almak için de temaslarını sürdürüyor.
“Otoriter konsolidasyon”
Türkiye ile BAE arasında hasımlıktan savunma alanında işbirliğine varan yakınlaşmayı DW Türkçe’ye değerlendiren Dr. Salim Çevik, son gelişmelerin aslında aynı zamanda bölgedeki “otoriter konsolidasyonun” bir göstergesi olduğuna işaret etti.
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından olan Çevik, “Kim istemez ki bölge ülkelerinin birbirleriyle barışmasını, bu gayet tabii ki olumlu ve önemli. Ama Ortadoğu’daki yeni barış rüzgarlarının şöyle kötü bir yanı var: bu aynı zamanda bölgedeki otoriterliğin konsolidasyonudur. Bu coğrafyada muhalifleri zor günler bekliyor” şeklinde konuştu.
“BAE Peker’i susturarak AKP’yi rahatlatıyor”
Salim Çevik, Erdoğan’ın son aylarda gerek BAE, gerekse Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmek için attığı adımlara dikkat çekerek, Türkiye’nin sadece İhvancıların değil, liberallerin de medya kanallarını susturduğunu söyledi, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen Cemal Kaşıkçı ile ilgili davayı da Suudi Arabistan’a devrettiğini hatırlattı.
Çevik, “BAE İslamcılardan rahatsızdı, AKP hükümeti de Peker’den. AKP Hükümeti İslamcıların sesini kıstı, boğdu. Şimdi de BAE, Sedat Peker’i orada boğarak Türkiye’yi rahatlatıyor. Diktatörler birbirleriyle anlaştıkça, muhalifler, otoriter yönetimleri zora sokanlar, çok daha zorluklar yaşayacak. Çünkü diktatörler arasındaki rekabet, muhaliflere bir soluk alma imkanı tanıyordu, daha rahat nefes alabilecekleri rakip ülkelere kaçabiliyorlardı. Bu dönem bitiyor” diye konuştu.
Sıra Peker’e mi geliyor?
Son günlerde Ankara-Abu Dabi hattında yaşanan gelişmeler, Sedat Peker’in de önümüzdeki dönemde BAE’den deport ya da Türkiye’ye iade edilebileceğinin işaretleri olarak yorumlanırken, dün avukatı Ersan Barkın’ın Twitter üzerinden paylaştığı son bilgiler dikkat çekti.
Barkın, Peker hakkında Interpol tarafından sadece savunması alınmak üzere çıkarılan kırmızı bültenin, “tüm dünyada aranıyor” şeklinde kapsamının genişletildiğini öğrendiklerini aktardı, “Belli ki bir şeyler değişiyor” görüşünü kaydetti.
Gelişmeleri yakından takip eden kaynaklar, Türkiye ile BAE arasında yakınlaşmada önemli bir aşama kaydedildiğini, Sedat Peker konusunda da kapalı kapılar ardında, gizli görüşmeler yapıldığının aşikar olduğunu ifade ediyorlar. Bu pazarlıkların nasıl sonuçlanacağını önümüzdeki günler gösterecek. Bazı yorumcular ise Türkiye’nin BAE’ye teslim ettiği SİHA’ların da bu pazarlıkların bir parçası olabileceğini söylüyor.
Salim Çevik ise seçimler öncesinde Sedat Peker’in susturulmasının AKP hükümeti için hayati önem taşıdığını söylerken, “AKP açısından üç beş drone vermek mesele değil. Türkiye’nin elinde başka şeyler olsa, onları da verir. Türkiye’nin bölgede verebileceği en önemli şey ise güvenlik garantisi. Bölge ülkeleri ABD çekildiği için çok ciddi bir güvenlik açığı hissediyorlar. Türkiye o açıdan onlar için işlevsel” şeklinde konuştu.
Sona eren ideolojik kavga üzerine inşa edilen yeni dönem
Erdoğan’ın dış politikadaki keskin “U dönüşü” ve normalleşme açılımına kadar Türkiye, BAE’yi 15 Temmuz 2016 darbe girişimini finanse etmekle, PKK’yı desteklemekle, Türkiye’ye düşmanlık gütmekle suçluyordu. Ayrıca Libya iç savaşı nedeniyle de iki ülke askeri olarak karşı karşıya gelmişti.
Ancak Erdoğan geçen sene giriştiği normalleşme açılımıyla sadede BAE ile değil Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail ile ilişkilerini de düzeltmeye girişti.
CATS uzmanı Dr. Salim Çevik, Türkiye’nin aslında arasının bu ülkelerden en çok BAE ile kötü olduğuna dikkat çekerken buna en başta “ideolojik kavganın” kaynaklık ettiğini söyledi, Türkiye’nin bu konuda uğradığı yenilgiyi kabul etmesinden, jeopolitik rekabetin de sona ermesinden sonra da yeni bir barış arayışı dönemine kapı aralandığını aktardı.
Çevik, “Arap Baharı’nda Türkiye’nin desteklediği İslamcılığın karşısındaki girişimin fikir babası BAE, Muhammed Bin Zayed’di (BAE devlet başkanı). ‘İslamcıları her yerde bastıralım, gerekirse şiddet kullanalım, otoriter rejimleri finanse edelim, bu ayaklanmaları boğalım’ fikrinin sahibi ve uygulayıcısı Muhammed Bin Zayed’di ve kazanan o oldu, Türkiye’yi bu konuda yendi. Ama Muhammed Bin Zayed kazandığında da ‘tamam kazandık, bitti, şimdi yeni bir sayfa açıyoruz’ diyerek müthiş bir pragmatizm gösterdi. Suudi Arabistan ve Mısır ise o kadar esnek olmadı” diye konuştu.
Ancak Salim Çevik normalleşmeyi sadece Türkiye’nin istemediğini, BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır’ın da bu arayışta olduklarına dikkat çekerken, “Nedeni belli: ABD bölgeden çekiliyor, herkes yalnız başına kaldı, İran’dan korkuyorlar. Erdoğan ise bölge ülkelerinin korkusunu ve barış arayışını fırsat bilerek hepsiyle arasını düzeltme telaşında” görüşünü dile getirdi.
SİHA hamlesi, İran’a karşı yeni bir ittifakın göstergesi mi?
Türkiye’nin BAE’ne jet hızıyla SİHA teslimatı, Suudi Arabistan’ın hem Türkiye’den SİHA almak hem de üretimi için fabrika kurmak istemesi, bölgedeki güvenlik mimarisinin büyük bir değişim sürecine sahne olduğunu gözler önüne seriyor.
CATS uzmanı Salim Çevik’e göre de SİHA’lar, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkeler için çok işlevsel. ABD’den ileri teknoloji savaş uçakları temin edebilen bunun için çok da parası olan bu ülkelerin bu teknolojileri kullanmakta zorlandıklarına işaret eden Çevik, şöyle devam etti:
“Droneların kullanımı ise daha kolay ve çok daha ucuz. Savaş pilotu yetiştirmiş olmanız gerekmiyor, kaybettiğiniz zaman sadece SİHA’yı kaybediyorsunuz. Bunlar göz önüne alındığında bu SİHA’lar bu ülkelerin tam da arayıp bulamadıkları şeyler.”
Bununla birlikte Çevik, Türkiye’nin BAE ile ilişkilerinin sadece SİHA’lara indirgenemeyeceğine, bölgede ana ekseni İran’a karşı olan çok daha büyük bir ittifakın kurulmakta olunduğuna işaret etti.
Çevik, “Drone satışı bunun ancak bir sembolik göstergesidir. Körfez ülkelerinin bütün varlık korkusu İran ve Türkiye İran’ı Irak ve Azerbaycan üzerinden Kafkaslarda ciddi anlamda rahatsız ve meşgul ettiği için de bu Körfez ülkeleri için çok harika bir şey.”
İtici güç, ABD ile kötüleşen ilişkiler
Bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen Ortadoğu uzmanı Sebastian Sons’a göre de, Körfez ülkelerinin Türkiye ile normalleşe adımlarında, ABD yönetimiyle ilişkilerinin kötüleşmesi etkili oluyor.
Bonn merkezli Ortadoğu Araştırmaları Merkezi CARPO’nun kıdemli araştırmacılarından Dr. Sebastian Sons, BAE ve Suudi Arabistan’ın özellikle Joe Biden’ın başkan seçilmesinin ardından kötüleşmekte olduğuna işaret ederek, “Bu nedenle bu ülkeler askeri partnerliklerini çeşitlendirme arayışında. Güvenilir bir partner olarak değerlendirdikleri Türkiye gibi ülkelerle işbirliği yoluyla, askeri yetkinliklerini güçlendirmeye, ABD ve geleneksel güvenlik partnerlerine bağımlılıklarını azaltmaya çalışıyorlar” dedi.
Bölge ülkeleri safları sıkılaştırıyor
Erdoğan liderliğindeki Türkiye ile bölgenin önemli aktörlerinden Suudi Arabistan arasında son dönemdeki normalleşme adımlarını da değerlendiren Sons, Ankara’nın Kaşıkçı davasını devretmesinin ardından Riyad açısından ilişkilerin kötü olması için neden kalmadığını söyledi.
Sons, “Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın kendi savunma sanayisini inşa etme hedefine destek olması da bir beklenti. Ama sadece askeri işbirliği bakımından değil, Riyad’da Türkiye yatırım, ticaret ve enerji alanında işbirliği bakımından da önemli bir pazar olarak görülüyor. Askeri işbirliği, farklı düzeylerde, daha fazla ekonomik işbirliğinin sadece bir başlangıcı” görüşünü dile getirdi.
Suudi Arabistan’ın da aralarında olduğu Körfez ülkelerinin İran’a karşı caydırıcılığı güçlendirmek istediklerini de vurgulayan Sons, şu tespitini aktardı:
“Gayet tabii ki İran’ın, Lübnan, Yemen, Suriye ve Irak’ta olduğu gibi bir bölgesel müdahalesinden endişe duyuyorlar. Bu nedenle İran’ı bölgeden uzak tutacak bir stratejiye ihtiyaç duyuyorlar. İsrail bu strateji için bir partner ve Türkiye de bu bağlamda rol üstlenebilir. Bu nedenle Türkiye ile askeri işbirliği bu konuda da önem taşıyabilir.”
Sons bu tespitini dile getirirken, Körfez ülkelerinin gerilimi tırmandırmamak, İran’ı provoke etmemek için de dikkatli adımlar attıklarını, aynı zamanda diyalog arayışlarını da sürdürdüklerini vurguladı.
Alman uzman, Suudi Arabistan’ın İran ile görüşmelerinin 5’inci turunun yapıldığını, son aylarda iki ülke yetkilileri arasında gayri resmi temasların da gerçekleştiğine dikkat çekti. Kuveyt ve BAE’nin de İran ile diplomatik temaslar yürüttüklerini hatırlatan Sebastian Son, yaşanan bu gelişmelerin bölge dinamiklerinde yaşanan değişimin önemli göstergeleri olduğunu vurguladı.