turkusanewspaper

Amasra maden faciası: Kader değil ihmal mi?

Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı maden ocağında meydana gelen grizu patlaması sonrası 41 madencinin ölümü kesinleşti.Durumu kritik olan 11 maden işçisi ise tedavi altında.

Bartın’ın Amasra ilçesinde patlamanın olduğu maden ocağına gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Biz kader planına inanmış insanlarız. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım” dedi.

Kamudaki ihmal, denetimsizlik ve cezasızlık politikalarına dikkat çeken işçi temsilcilerine göre ise Amasra’daki facia Türkiye tarihinde sıklıkça rastlanan önlenebilir kazalardan sadece biri. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne (İSİG) göre AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana en az bin 989 maden işçisi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Facia sonrasında kamuoyuna yansıyan Sayıştay raporu, kurumun 2019’da yetkilileri kamuya ait olan işletmede bir grizu patlamasına karşı uyardığını gösteriyor.

“Liyakat ortadan kalktı”

DW Türkçe’ye konuşan Bağımsız Maden İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu’ya göre, son örneği Amasra’da yaşanan maden kazaları kamudaki işleyişin aşınmasıyla ilişkili.

Aksu, Amasra’da 2022 yılında kamuya ait bir maden işletmesinin göstermesi gereken dikkat, disiplin, liyakatli, deneyimli ve birikimli tavrın ne yazık ki söz konusu olmadığını belirtiyor. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) giderek içinin boşaltıldığını, yönetim mekanizmalarında siyasi yakınlıkların dikkate alındığını ifade eden Aksu, “O zincir kırılınca bir kere sağlıklı bir maden, üretim planı, işleyişi ve yönetimi ortaya koymak zor” diyor.

Denetim eksikliği

Madencilerin maden yöneticilerinin, işletme müdürlerinin ve vardiya amirlerinin kendilerine verdiği talimatı yerine getirmekle mükellef olduğunu dile getiren Aksu, “Denetim mekanizması yani Enerji Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın rutin denetimleri olması gerekir. Yapılan denetimler sonucu sunulan raporlarda verilen emirlerin ve düzeltme taleplerinin de harfiyen yerine getirilmesi gerekir. Fakat nadiren bu raporlar sağlıklı oluyor. Sağlıklı bir rapor çıksa bile bu rapordaki talimatları yerine getirebilecek bir idare tavrı göremiyoruz” diye konuşuyor.

Denetimlerin çoğunlukla kurumlara ve işletmelere önceden haber verildiğini söyleyen Aksu, göstermelik bir denetim pratiğinin işlediğine dikkat çekiyor. Başaran Aksu, kamu işleyişinde en tepeden başlayan aşınma ve erozyonun işçilerin hayatını doğrudan etkileyen böylesi sonuçlar ürettiğini vurguluyor.


Başaran AksuFotoğraf: privat

Cezasızlık politikaları

Gerek kamu gerekse özel işletmelerde yöneticilerin işçi ölümleri karşısında adil yargılanmadığını ve ceza almadığını, bu konuda bir caydırıcılık olmadığını ifade eden Aksu, Soma maden faciası ve dava sürecine dikkat çekiyor.

13 Mayıs 2014’te Manisa’nınSoma ilçesinde, Soma Holding tarafından işletilen kömür ocağında meydana gelen maden faciasında 301 kişi yaşamını yitirmişti. Ancak facianın üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen, haklarında soruşturma başlatılan devlet görevlileri için bir buçuk yıldır iddianame hazırlanmadı. İşletmenin sahibi Can Gürkan ise 4 buçuk yıl hapis yattıktan sonra 2020 yılındaki infaz düzenlemesinden yararlanarak cezaevinden çıktı.

Amasra’daki maden faciasıyla da ilgili patlamanın nasıl yaşandığı ve sorumlularının kimler olduğu dair idari ve adli soruşturma başlatıldı. Ancak Aksu’ya göre geçmiş tecrübeler bu soruşturmanın işlerliğinin olmayacağına işaret ediyor. Başaran Aksu, “Bu soruşturma da şu an insanları, kamuoyunu, aileleri teskin etmek, yatıştırmak üzere işlev görecek. Kamuoyunun ilgisi düşünce, bir yıl sonra, iki yıl sonra bu durum da unutulacak. Yaşanan yaşandığı ile ortada kalacak” ifadelerini kullanıyor.

Toplumun beşte dördünün sömürü düzeninde can tıraş çalışmak durumunda kalırken hakkını hukuki yollarla arayamadığını belirten Aksu, şöyle devam ediyor: “Sonuçta 41 tane işçinin ailesine, yuvasına, çocuğunun çoluğunun hayatına ateş düşüyor. Onlar bütün bu acıyı bütün şeyiyle kıvrana kıvrana yaşamaya devam ediyorlar. Bir iki gün, üç gün, beş gün sonra da her şey unutuluyor. Amasra’da ölenler de bir veri olarak tarihte yerlerini alacaklar. Bir hayatı var mıydı, bir aşkı var mıydı, çocuğuna bu akşam için bir sözü var mıydı, o sözü yerine getiremeden mi gitti? Sıradan işçinin, madencinin hayatı ve onun hayatındaki değerler kimsenin umurunda değil.”

Kamunun tasfiye süreci

İşçi temsilcilerine göre sürekli tekrarlanan kazalar kamuyu tasfiye eden sürecin de bir yansıması.

DW Türkçe’ye konuşan Enerji-Sen’in Kurucu Genel Başkanı Kamil Kartal, iktidar tarafından uygulanan neoliberal politikalar ve özelleştirme süreçlerinin TTK’nin çok ciddi bir şekilde daraltılmasını, daraltılan bölgelerin de TTK’nin elinden alınarak rödovans adı altında sermayeye devredilmesini gündeme getirdiğini belirtiyor.

Rödovans, maden ruhsat sahalarının işletme hakkının özü kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile gerçek veya tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesi anlamına geliyor. Söz konusu uygulamanın Amasra’da da çok somut bir şekilde görüldüğünü ifade eden Kartal, TTK’nin kendi madeninin hemen yanı başında, kendi sahasının içerisinde Hattat Holding’in devasa büyük bir madeni olduğuna dikkat çekiyor.

Bu maden faaliyete hazırlanırken TTK’ya bağlı olarak çalışan Amasra işletmesinde çalışan madenci sayısının bir dönem 5 binin üzerindeyken şimdi 400’e indirildiğini vurgulayan Kartal, “Vardiyalarda 100-110 işçiyle çalışırsanız hele hele de üretim vardiyası diye tabir ettiğimiz 4-12 vardiyasında 85 insanı aşağıya sokarak onları üretime zorlarsanız, o işçiler üretim mi yapacak, tahkimat mı yapacak, nakliye mi yapacak, kontrol mü yapacak, disiplini mi sağlayacak, malzeme mi taşıyacak, gaz miktarlarını mı ölçecek? Ne yapacak” diye soruyor.


Bartın’daki maden kazasında 41 madenci hayatını kaybetti.Fotoğraf: Khalil Hamra/AP/picture alliance

Geçen yıl 208 kaza gerçekleşti

TTK’nın faaliyet raporuna göre ise 2021 yılında Amasra işletmesinde ana üretimde 549 işçi çalışıyordu. İşletmede geçen yıl 208 iş kazası gerçekleşti.

Kamuoyunun katliamdan sonra haberdar olduğu Sayıştay raporuna dikkat çeken Kartal, “Ciddi biçimde personel eksikliğinin yapılan işin niteliği açısından bakıldığında ivedilikle giderilmesi gerektiği, aynı zamanda sülfat altı yani deniz seviyesinin altında bir faaliyet yürütüleceğinden, yani eksi üç yüz ve dört yüz kotlarında üretime başlayacağından dolayı buralarda metanın daha da fazla olacağını, buna yönelik havalandırma sistemlerinin de güçlendirilerek gerekli önlemlerin alınması gündeme getirilmiş burada” diyor.

Kartal, TTK Genel Müdürü Kazım Eroğlu’nun daha önce bölgede müessese genel müdürlüğü de yapmış biri olarak raporun yazıldığı dönemde yapılan uyarıların ne anlama geldiğini çok iyi bilmesi gerektiğine işaret ediyor.

2013’te sekiz işçinin yaşamını yitirmesine neden olan Kozlu maden faciasına ilişkin davada dönemin TTK Kozlu müessese müdürü olan Eroğlu, tali kusurlu sayılarak dört yıl hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza yapılan indirim sonucu para cezasına çevrilmişti.

“İktidarın talimatıyla hareket ediyorlar”

“TTK Genel Müdürü ve yönetimindekiler, maden işletmelerindeki sorunları, burada yaşanan istihdam daralmasının ne anlama geldiğini, ortaya çıkacak olan durumun işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara sebebiyet vereceğini bilmeyecek insanlar değil” diyen Kamil Kartal, “Ama siyasal iktidarın talimatlarıyla hareket ettiklerinden, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri maliyet unsuru oluşturduğundan, doğal olarak ellerinden geldiğince kamuyu tasfiye eden ve özel sektöre maden sahalarını peşkeş çeken bir süreç inşa ediyorlar” diye ekliyor.

Benzer süreçlerin Soma’da da Ermenek’te de Amasya’da da Karadon’da da ve şimdi Amasra’da da yaşandığını belirten Kartal, “Bu sistem devam ettikçe, bu düzen devam ettikçe, önlem alınmayıp, iş güvenliği maliyet unsuru olarak görülüp iktidarın atadığı bürokratlar tarafından gündeme getirilirse, esas strateji de özel sektörü beslemek ve kamuyu tasfiye etmek şeklinde biçimlenirse bu katliamlar, iş cinayetleri devam edecek” diye konuşuyor.

Exit mobile version