Türkiye’deki gelişmeleri yakından izleyen küresel risk uzmanı Dr. Wolf Piccoli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mevcut koşulların sürmesi halinde seçimleri kazanabileceğini söyledi.
Erdoğan’ın “yeni ekonomi modeli” olarak nitelendirdiği politikalarının ne yeni ne de bir model olduğunu kaydeden Piccoli, “Akıllara ziyan bir deneyden ibaret. Üstelik bu deney, sefalet ile sonuçlanıyor” diye konuştu.
Bununla birlikte Piccoli, Erdoğan’ın ekonomide istikrar olduğu şeklinde gerçek olmayan bir algı yarattığını, bir yandan muhalefete baskıyı daha da artırırken, eşzamanlı olarak kendilerine oy verme potansiyeli olan ülkenin yüzde 50’sini, Türkiye’nin mali durumunu zayıflatmak pahasına da olsa, para yağmuruna tuttuğunu söyledi.
Muhalefeti, “Başkaları kötü diye kazanabileceğinizi düşünmek çok da işe yarayan bir strateji değil” sözleriyle eleştiren Piccoli, “Erdoğan’ın seçimlere giden süreçte elini güçlendiren bir diğer avantaj da aslında son yirmi yıldır işine yarayan şey: Muhalefet. Muhalefet, adeta Erdoğan’ın en önemli seçim müttefiki gibi” diye konuştu.
Politik risk danışmanlığı hizmeti veren Teneo’nun Eş Başkanı ve Araştırma Direktörü Dr. Wolf Piccoli’ye yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Türkiye’de yaklaşan seçimler öncesinde ekonomide yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Dr. Wolf Piccoli: Türkiye ekonomisinde, son derece istikrarsız bir denge mevcut. Buna neden olansa Türk hükümetinin uyguladığı ve “yeni bir ekonomi modeli” olduğunu iddia ettiği politikalar. Yeni ekonomi modeli diye ifade ettikleri aslında ne yeni, ne de bir ekonomi modeli. Akıllara ziyan bir deneyden ibaret. Üstelik bu deney, sefalet ile sonuçlanıyor…
Bu politikaları neden büyük bir başarısızlık olarak görüyorsunuz?
Hatırlarsanız bu modeli tanıtırken ulaşacaklarını iddia ettikleri hedefleri de açıklamışlardı. Peki ne vaat etmişlerdi? Bu model ile daha fazla yatırım çekeceklerini söylemişlerdi. Oysa yatırımlar geriledikçe geriliyor. Cari işlemlerde fazla verileceği söylenmişti. Acı gerçek şu ki, Türkiye’nin son 11 aydaki cari açığı 45 milyar dolara ulaştı, yani durum iyileşmek yerine daha da kötüleşti. TL’nin değer kazanacağını iddia etmişlerdi. Herkes bunun da gerçekleşmediğini gayet iyi biliyor. Peki fiyat istikrarı sağlanacağı vaadi gerçekleşti mi? Bu da olmadı. Türkiye’de enflasyon son 24 yılın en yüksek seviyesine ulaştı… Model çuvalladı, başarısız oldu. Son bir kaç ayda yapabildikleri tek şey TL’yi bir şekilde dengede tutmak oldu. Ama bunun da ekonomiye maliyeti çok büyük. Üstelik bu da geçici önlemler, piyasalara baskı ve aynı zamanda büyük ölçüde Körfez’den ve Rusya’dan, bölgedeki dostlarından sağladıkları mali yardımların bir sonucu…
Dost derken? Rusya ve BAE sizce Erdoğan’ın dostları mı? Seçimler öncesinde Erdoğan’a verilen bu desteğin gerisinde sizce neler olabilir?
Bakın, Türkiye’ye son dönemde belirli ülkelerden ve nereden geldiğini bilmediğimiz kaynaklardan, paralar geldi. Son 12 aya baktığınızda net hata noksan girişinin 22 milyar dolar olduğunu görüyoruz, cari açığın yaklaşık yüzde 53’ünü oluşturuyor. Bu çok büyük bir meblağ. Bunun geçmişte de, ne zaman bir kriz olsa, yaşandığını gördük. 2018’de Trump nedeniyle yaşanan krizde olduğu gibi. Ama bu düzeyde bir artış görmemiştik…
Peki bu para nereden geliyor olabilir?
Ancak spekülasyon yapabiliriz. Bunlar, yurtdışında sahip oldukları parayı Türkiye’ye geri getiren Türk şirketleri olabilir. Belki bu paraya ihtiyaçları vardır ya da spekülasyon için bir fırsat olduğunu görmüşlerdir. Bunun büyük ölçüde Rus parası olduğu ile ilgili spekülasyon da yapabiliriz. Ama bilmiyoruz. Ayrıca bunlardan bağımsız olarak bir de Katar, Güney Kore, Azerbaycan, geçmişte Çin ile olduğu gibi swap anlaşmaları ile gelen paralar var. Ve bir de Rusya gibi Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na para yatıranlar var, yine Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) geldiği iddia edilen 5 milyar var… Peki bunlar dost ülkeler mi? Türkiye için Rusya ile ilişkilerin özgün bir konumu var. Diğer ülkelere bakacak olursak, geçmişte gerilimler yaşanmış olsa da, ister Suudi Arabistan ister BAE olsun, Erdoğan’ın seçimleri kazanması onların çıkarına. Çünkü Erdoğan onlar için bir tür istikrarı temsil ediyor.
Bu nedenle mi Erdoğan’ı desteklediklerini düşünüyorsunuz?
Türkiye’de koalisyon hükümetlerinin çok başarılı olamadığı biliniyor. Bir de 6 partili bir koalisyon hükümeti alternatifini düşünün. Tam olarak ne hedefledikleri anlaşılamayan, tek ortak noktaları Erdoğan’dan kurtulmak olan bir koalisyon ile kim uğraşmak ister? Üstelik bu koalisyon hükümetinde zaten AKP iktidarı döneminde görevler üstlenmiş isimler de olacaksa. Altılı Masa’ya bir bakın. Dış politika tecrübesi olan yegane isimler Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu. Ki Davutoğlu, Türkiye tarihinin en kötü dışişleri bakanı… Her ikisinin de neredeyse hiç seçmen desteği yok. Kılıçdaroğlu’nun dış politika tecrübesi yok Akşener’in de. Dolaysıyla uluslararası alanda Türkiye’deki muhalefet bir bilinmezlik oluşturuyor.
Öngöremedikleri bir koalisyon hükümeti yerine, Erdoğan’ın iktidarda olduğu bir Türkiye’yi mi tercih ediyorlar?
Zaten bu ülkelerin istediği, dış politikada transaksiyonel ilişkiler. Çıkarları doğrultusunda alış verişe dayalı ilişkiler. Beklentileri, demokratik ülkelerden farklı. Rusya-Türkiye ilişkileri örneğinde olduğu gibi aslında anlaşamadıkları pek çok konu var. Ama yine de ortak çıkar alanlarına odaklanıyor, çok pragramatikler ve amansızlar… Son derece çarpıcı ‘U dönüşler’ yapabilen Erdoğan’ın aslında tam da dış politikada izlediği ilişki modeli de bu zaten. Sadece son 12 aya bakın, onun yaptığını kim yapabilir, BAE’ye, Suudi Arabistan’a gitti, Mısır cumhurbaşkanı ile el sıkıştı… Sadece hükümetten sorumlu olsa bunları yapamaz, ancak tüm ülkeyi emri altında tutan biri, Erdoğan’ın bu yaptıklarını yapabilir zaten. Bu ülkelerin tercih ettikleri de bu…
Bir kaç ay önce yaptığınız bir değerlendirmede seçimlerle ilgili öngörünüzün ne olduğu sorusuna Erdoğan’ın seçimleri kazanma olasılığının güçlü olduğu yanıtını verdiniz. Hala bu görüşte misiniz?
Erdoğan’ın son bir kaç aydır siyasette yapmayı başardığı, aslında hep yapmakta başarılı olduğu şey: Sorunları kendi lehine, işine yarayacak şekilde devşirmek. Örneğin Rusya’nın Ukrayna savaşını kendi lehine çevirdi… Ayrıca ekonomide istikrar olduğu şeklindeki yanlış, gerçek olmayan bir algı da yarattı. Oysa ekonomideki mevcut denge çok istikrarsız. Erdoğan’ın seçimlere giden süreçte elini güçlendiren bir diğer avantaj da aslında son yirmi yıldır işine yarayan şey: Muhalefet. Muhalefet, adeta Erdoğan’ın en önemli seçim müttefiki.
Türkiye’de muhalefetin neden başarısız olduğunu düşünüyorsunuz?
Muhalefet umut vermiyor, kendisi de zaten hayal gücünden, umuttan yoksun. Zaman geçtikçe, aslında Altılı Masa’yı oluşturanlar, tek hedeflerinin sadece Erdoğan ile mücadele olduğu izlenimi güçlendiriyorlar. Oysa bu seçmenleri ikna etmeleri için yeterli değil. Üstelik halen ne cumhurbaşkanı adaylarını biliyoruz ne de ekonomide gerçekten somut olarak ne hedeflediklerini.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Aralık ayında “Ekonomi Vizyon Belgesi’ni” açıkladığı bir toplantı düzenledi. Yabancı yatırımcılar size göre burada verilen mesajları yeterli bulmadı mı?
Hayır, bırakın bizi, iç kamuoyunda bile etkili olmadı, yankı bulmadı. Sizinle bugün İstanbul’da bir gezintiye çıksak, insanlara Kılıçdaroğlu’nun açıkladıklarını sorsak hatırlayan çıkacağını düşünmüyorum.
Erdoğan’ın en çok eleştirildiği, bir çok sorunun kaynağı olarak hatalı dış politika görülüyor. Muhalefetin seçilmesi halinde dış politikada farklı, daha yapıcı bir çizgi izleyebileceklerini düşünmüyor musunuz?
Siz hiç muhalefetin AKP hükümetinin dış politikasına ciddi anlamda bir eleştirisini gördünüz mü? Mesela Suriye’ye operasyonlar konusunda geçmişte ciddi bir muhalefet sergilemediler ya da AB, Akdeniz veya Libya politikaları konusunda? CHP’nin ve aynı şekilde İyi Parti’nin zaman zaman Erdoğan’dan daha da fazla NATO karşıtı olduğunu da biliyoruz. Kılıçdaroğlu değil miydi Erdoğan gibi Türkiye’deki ABD üslerini kapatmaktan söz eden? Fark ne?
Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı iş çevrelerinin muhalefetten beklentileri neler?
Seçmenleri ikna etmesi. Ben bir yatırımcı olarak kazanma ihtimalleri olmadığını görüyorsam neden ne yapacaklarını merak edeyim? Son aylarda yaptıkları tam da aksi istikamette ilerledikleri izlenimini yaratıyor.
Mühendisler neden Türkiye’den Almanya’ya göç ediyor?
To view this video please enable JavaScript, and consider upgrading to a web browser that supports HTML5 video
AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği nokta nedeniyle çok sayıda nitelikli insan, ülkeden ayrılıyor, yurt dışında iş arıyor. Gençler geleceklerine ilişkin umutsuzlukluklarını dile getiriyorlar, yurtdışına gitmek istediklerini söylüyorlar. Genç işsizlik oranı yüksek… Onların seçimlerde etkili olabileceğini düşünmüyor musunuz?
Yaklaşık 6 milyon dolayında genç seçmenden söz ediliyor ve evet bu önemli ve belirleyeci bir oran. Ama muhalefet bu gençlerin kendilerine oy vermeleri için, onları ikna etmek için söyleyin bana ne yaptı? Onları ikna etmek için bir çabası oldu mu? Birlikte bakalım muhalefete, bana söyler misiniz yeniyi temsil eden ne var? Son yirmi yıldır varolan ama farklı gömlekler giymiş insanlar bunlar. Dahası daha formda görünse de Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan da yaşlı… Başkaları kötü diye kazanabileceğinizi düşünmek çok da işe yarayan bir strateji değil. Şu ana kadar gözlemim, muhalefetin bu genç seçmenleri kazanmak için hiç bir çaba göstermediği yönünde.
Sizce muhalefetin seçimleri kazanmasında etkili olabilecek hamleler neler olabilir?
Türkiye’de yaşananlar konusunda tek başına Erdoğan’ı suçlamak kazandıracak bir strateji değil. Özellikle Erdoğan Türkiye’deki neredeyse tüm medyayı kontrol ederken. Şunu açıkça ifade edelim: Ortalama Türk seçmenin okuyabildiği, izleyebildiği hikaye bambaşka. Onlara bambaşka bir hikaye anlatılıyor. Yaşananların sorumlusunun dış güçler olduğu iddiasıyla başlıyor ve bu liste uzayıp gidiyor. Her gün yeni bir düşman uyduruluyor… Bu arada herkes muhalefetin adayının kimliğine odaklanmış durumda. Ve evet, bu adayın kim olacağı tabii ki önemli. Ama daha önemli olan bu adayın bir birlik sağlayıp sağlamayacağı, Altılı Masa’yı oluşturan aktörlerin içtenlikle, şüpheye hiç yer bırakmayacak şekilde bu kişinin arkasında birlik sergileyip sergilemeyecekleri. Çünkü bu sağlanamazsa onlar için oyun bitmiş demektir. Mesela Davutoğlu’nu önceki gün televizyonda izledim ve söyledikleri tam da aksine işaret ediyordu… Kanımca Davutoğlu’nun kendine atfettiği değer ve önem Erdoğan’ın kendine atfettiğinden de çok.
Erdoğan seçimler öncesinde ekonomideki kötü gidişatı hafifletmeye dönük paketler, destekler açıklıyor. EYT düzenlemesi, kur korumalı mevduat, esnafa destek paketi, asgari ücrete zam, sosyal konut projesi gibi hamleler bunlardan sadece bazıları. Sizce bu adımlar Erdoğan’a beklediği seçim zaferini getirecek mi?
Seçim sistemini değiştirdiler, sonra muhalefete baskıyı arttırdılar, basına, sosyal medyaya baskıyı yine artırıyorlar, sizin meslektaşlarınız hapiste… İmamoğlu hakkında bir dava daha açıldı, mali kaynakları kesilen HDP’nin kapatılmasından söz ediliyor. Şimdi de eşzamanlı olarak seçmenlerini, kendilerine oy verme potansiyeli olan ülkenin yüzde 50’sini, Türkiye’nin mali durumunu zayıflatmak pahasına da olsa para yağmuruna tutuyorlar.
Siz Türkiye ekonomisinin çok istikrarsız bir dengede olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Sizce ekonomi bu tür popülist adımları kaldırabilir mi?
Odakları sadece seçmenin yüzde 50’si, geriye kalanlar umurlarında değil. Bu yüzde 50’ye harcayacakları da paraları var. Ayrıca Türkiye’nin kamu borcunun çoğu gelişmekte olan ülkelerden daha az olduğunu söylüyorlar. En azından kağıt üzerinde bu doğru ama gerçekte bilgi sahibi olmadığımız epey bir borç var bu konu pek de sorgulanmıyor. Dolaysıyla seçimlere kadar paraları harcayacaklar, yılın ikinci yarısında da kemerleri sıkacaklar. Ve şu an ile seçim günü arasında büyük bir dış şok yaşanmayacağını varsayarsak, bu istikrarsız dengeyi yerinde tutabileceklerinden yola çıkabiliriz. İçeride bu dengeyi sarsacak bir gelişme ihtimali görünmüyor…
Türkiye’de insanların yüksek enflasyon karşısında parasını koruyabilecek alternatif bir yatırım imkanı bulamaması nedeniyle borsaya ilgi son dönemde artmıştı. Kendilerini enflasyona karşı korumak isteyen yerli yatırımcılar son çare olarak borsaya yönelmişti ancak görünen o ki, borsada da rüzgar tersine dönmüş durumda. Sizce borsadaki düşüşün nedenleri ne?
Aslında yerli yatırımcılar öncesinde kriptoya yönelmişlerdi ama bildiğiniz gibi kötü tecrübeler, bir dizi skandallar yaşandı, bu nedenle bu kısa süren bir tecrübe oldu… Altına ilgi gösterenler oldu ama TL’deki değer kaybıyla altın da pahalılaştı. Sonra borsanın popülaritesinde patlama oldu… Son haftalarda rüzgarın tersine dönmesinin bir kaç nedeni olduğu görüşündeyim. Ekrem İmamoğlu hakkındaki mahkumiyet kararı nedenlerden biri… Ama kâr realizasyonunun da bir etken olduğundan eminim. Çünkü bu kadar yükselişin bir sınırı olucağını bilip, kârınızı alıp çıkmak istersiniz. Dolaysıyla çok da sürpriz değil yaşanan düşüş. Üçüncü bir neden de şu olabilir: İnsanlar bunun bir balon olduğunu fark etmiş olabilirler. Çünkü bunun aslında enflasyondan korunmak için bir strateji haline geldiği, gerçekte ise ekonomik temeller üzerinden ilerleyen bir yükseliş olmadığı açık….
Siz az önce dışardan ciddi bir şok olmadığı müddetçe seçimlere kadar Erdoğan’ın seçmenlerin oylarını kazanabilmek için bu ekonomi politikalarını sürdürebileceğini söylediniz. Halkbank davasının AKP’de ciddi bir endişe kaynağı olduğu biliniyor. Geçenlerde ABD’nin, Erdoğan’a yakın isimlerden Sıtkı Ayan’ı yaptırımlar kapsamına alındığını ilan etmesi de soru işaretlerine yol açtı. Öte yandan hem AB hem ABD, Rusya’ya yaptırımların delinmemesi için Türkiye’ye baskısını arttırdı…
Seçimlere kadar bir şey beklemiyorum. Bakın aslında az önce söylediğim şey ABD için de geçerli. Washington, Erdoğan ile baş etmenin zor olduğunu biliyor ama alternatifin ne olduğu konusunda da soru işaretleri var. Çünkü gerçekten de muhalefetin neyi temsil ettiği, ne yapmayı hedeflediği konusunda bir netlik yok. Öte yandan Türkiye’nin İran ve Venezuela’ya yaptırımları baypas etmeleri için sağladığı destek bilindiği için Rusya konusunda evet Ankara’ya yoğun baskı yapılıyor. Türk özel bankalarının doğru tarafta durmak için çok ihtiyatlı olacaklarından şüphem yok. Çünkü ABD yaptırım listesine bir kez girildiğinde işiniz bitmiş demektir. Onlar da bunun bilincinde. Kamu bankaları hakkındaysa yeterli bilgiye sahip değiliz. Onlarla ilgili bilinmeyen çok şey var, kara kutu gibiler. Bence AKP Hükümeti mesajı anladı, sınırları zorlamak isteyebilirler ama ABD’nin seçimlerden önce bu konuyla ilgili gerilimi tırmandıracağını düşünmüyorum. Halkbank hakkında da seçimlere kadar bir karar çıkmayacaktır. Ama Türkiye’nin F-16 talepleri de onaylanmayacaktır. Kanımca ABD zaman kazanmaya çalışıyor, seçimlere kadar olabildiğince düşük bir profilde ilerleyecek ve ancak seçimlerden sonra Türkiye’ye yönelik bir dış politika oluşturacak.
Bu arada yolsuzluk, kara para aklama iddiaları da gündemden düşmüyor. Türkiye 2021 yılından bu yana kara para aklama ve terörün finansmanını önlemede gerekli adımları atmadığı gerekçesiyle gri listede. İzlenen ekonomi politikaları nedeniyle de artık Türkiye’den bir serbest piyasa ekonomisi olarak söz etmenin de mümkün olmadığı söyleniyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de söz konusu olan, doğrudan ve dolaylı olarak, devletin ekonomideki rolünün güçlenmiş olması. Evet, kamu ihalelerinin siyasi amaçlarla kullanıldığını, iktidara yakın iş çevrelerine bu konuda jestler yapıldığını görüyoruz. Ve evet kara para ekonomisi var, daha önce de vardı… Ama bu konuda dürüst olayım, sonuç itibariyle başka ülkelerden çok da farklı değil. Gayet tabii ki İtalya’da kamu ihaleler konusunda Türkiye’de yapılanları yapamazsınız. Ama kara para ekonomisi yok mu? Var. Yine son yıllarda, Fransa ve Almanya dahil, devletlerin ekonomideki ağırlıklarının arttığını görüyoruz. Koronavirüs salgını ve enerji krizi bu süreci etkiledi. Ama burada önemli olan şunlar: Hesap verilebilirlik ve şeffaflık var mı? Ve ne yazık ki bunlar Türkiye’de yok. Ama şunu da vurgulamak gerekiyor: Türk özel sektörü son yıllarda çok güçlü bir direnç gösterdi ve sergilediği bu direnci takdir etmek gerekiyor. Haklarını yememek gerekiyor. Çünkü tüm çılgın ekonomi politikalarına rağmen ayakta kalmayı başardılar, hatta daha da büyüyenler oldu.