turkusanewspaper

Ağız ve diş sağlığı krize yenik düştü

Türkiye’de artan hayat pahalılığı, genel sağlığın önemli bir parçası olan ağız ve diş sağlığını da vuruyor. Diş hekimliği hizmetlerinde kullanılan malzemelerin ağırlıklı olarak dövize bağlı olması diş tedavisinde ücretleri yukarı çekerken kamu ağız diş sağlığı hastaneleri ve merkezlerinde randevu almak neredeyse imkânsız hale geldi.

Kamudan sağlık hizmeti alamayan vatandaşlar özel kliniklere yönelirken, geçen yıl sonunda açıklanan 2023 ağız diş sağlığı muayene ve tedavi ücret tarifesine göre diş hekimi muayenesi 315, uzman diş hekimi muayenesi 335 liraya çıktı. En düşük fiyatlı dolgu olan bir yüzlü amalgam dolgunun fiyatı 760, yine bir yüzlü kompozit dolgunun fiyatı ise 845 lira oldu. Fiyatlar kanal tedavisinde dolgu hariç tek kanal 1170 liraya ulaştı.

Türkiye genelinde yaklaşık 45 bin diş hekimi bulunurken, bunların 30 bine yakını özel sektörde, yaklaşık 12 bini kamuda, 3 bini de fakültelerde hizmet sunuyor. Kamuda 105 tane ağız diş sağlığı merkezi ve bunların poliklinikleriyle hizmet veriliyor. Diş hekimleri mevcut ekonomik tablo ve kamuda yaşanan sıkıntılar nedeniyle vatandaşların diş tedavilerini aksattığına dikkat çekiyor.

“Süreler yeterli değil”

DW Türkçe’ye konuşan Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Genel Başkanı Tarık İşmen, “Kamuda işler çok daha sıkıntılı ve çok yoğun ne yazık ki. Talepten dolayı 15 dakikalık bir muayene süresi ve tedaviye yönlendirme süresi var ki bu da diş hekiminin yükünü artırarak aslında daha sağlıklı yapabileceği durum tespitlerini zorlaştırmakta. Onun arkasından tedavi için ayrılan süreler yeterli değil” diyor.

İşmen’e göre MHRS sisteminde 15 dakikada bir randevu açma ve talebi karşılayamama durumunun temel sebeplerinden biri kamunun koruyucu hekimlikten ziyade daha çok tamamlayıcı hekimlik denilen protez yapımı, porselen, kron yapımı gibi işlemlere daha fazla ağırlık vermesi. Bunun da sebebi performans adı altında ödenen ek ödemelerin bu alanda daha fazla olması.


Tarık İşmenFotoğraf: Privat

“Neredeyse randevu yok”

Dünya Sağlık Örgütüve Dünya Diş Hekimleri Birliği’nin önerdiği zaman dilimlerinin kamuda uygulanmadığını vurgulayan İşmen, “Çünkü hem iş yükü fazla hem de performans baskısı var. Şu anda randevu taleplerinizi 184 üzerinden oluşturabiliyorsunuz ama biraz çaba harcamanız ve biraz da sabretmeniz gerekiyor. Çünkü neredeyse randevu yok. Hekimler yetişemiyor. Kamudaki meslektaşlarım duruma mümkün olduğu kadar hastaya ve ülkeye yararlı olması açısından baksalar bile zaman sıkıntısı ve üstlerindeki performans baskısı bunu çok mümkün kılmıyor” ifadelerini kullanıyor.

Genel Sağlık-İş’in kamudaki ağız ve diş sağlığı çalışanlarıyla 17-20 Kasım 2002 tarihlerinde yaptığı ankete göre, çalışanların yüzde 81,4’ü, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hasta bakım sürelerinin yetersiz olduğunu ve bu nedenle hizmet kalitesinin düştüğünü düşünürken çalışanların yüzde 83,7’si gündelik yaşamını devam ettirebilmek için borçlanmak zorunda olduğunu söylüyor.

“Koruyucu hizmete odaklanılmalı”

Türkiye’de yüksek bir ağız ve diş sağlığı bozukluğu olduğunu, her bireyin ortalama 6-7 işleme ihtiyaç duyduğunu belirten İşmen, kamu mümkün olduğu kadar koruyucu hizmetleri verirse Türkiye’deki ağız diş sağlığı parametrelerinin düzeleceğini ifade ediyor.

İşmen, özelden hizmet alımıyla ilgili ise fiyat baskısına dikkat çekiyor. Türkiye’de ağız diş sağlığı hizmetine ulaşması gereken sosyal sınıfların ekonomik göstergeleri de iyi olmadığı için zaman zaman ağız diş sağlığı hizmetlerine ulaşmada ekonomik engellerle de karşılaştığını vurgulayan İşmen, “Vatandaşımızın ağız diş sağlığı hizmeti alabileceği seviyede rakamları tutmaya çalışıyoruz ama ne yazık ki çok dövize endeksli, büyük yatırımlara endeksli bir hizmet sunumu bu. Bugün bir muayenehanenin açılması yaklaşık 100 bin Euro’ya mal olmakta. Neredeyse yüzde 80’i dövize bağlı olan enstrümanları kullanmak zorundayız” diyor.

İşletme maliyetleri arttı

Geçen yıl döviz kurlarında yaşanan ciddi artış nedeniyle hem temmuzda hem de yıl sonunda fiyatları güncellemek durumunda kaldıklarını belirten İşmen, 2023’te fiyatların temmuz ayına göre yüzde 20 artırıldığını söylüyor. 2021 yılında yaklaşık 480 lira olan dolgu materyalinin bugün 1450 liraya yükseldiğini dile getiren İşmen, “İşletme maliyetlerinin artışı, elektriğe yapılan zamlar, personel maaşlarının artışı da bu maliyetlerin üstüne yansıyor. Burada sıkıntı Türkiye’de satın alma gücünün ne yazık ki düşük olması. Otuz milyona yakın insan asgari ücret ve altında bir parayla hayatını sürdürmek zorunda olduğu için vatandaşlarımızın özelde ağız diş sağlığı hizmetlerine ulaşımında bir kısıt var. İşte tam da burada sosyal devletin devreye girmesi gerekiyor. Devlet, koruyucu hekimliği tedavi edici hekimlikle birlikte işletmeli ve vatandaşın ağız diş sağlığı sorununu büyümeden çoğalmadan çözmeli” diye konuşuyor.

Ağız sağlığını korumanın maliyetinin devlet için de kişi için de daha düşük olduğunu ifade eden İşmen’in verdiği bilgiye göre, basit bir çürüğü basit bir dolgu ile tedavi etmek için ödenen rakam 600 ila 800 lira arasında değişirken o diş dolgu yerine kanal tedavisine götürüldüğünde iki bin lirayla dört bin lira arasında bir rakama tedavi ettirilebiliyor. Bir diş çektirildiği zaman o dişin eksikliği köprü protezi ile tedavi ettirildiğinde yedi bin 500 ila 10 bin lira aralığında masraf çıkarken, implant yaptırıldığında 10 bin lirayla 20 bin lira aralığında ödemeyle bir tek dişi yerine koyulabiliyor.

Ağız sağlığıyla ilgili bakım yapılmadığı ve hastalıklar arttığı zaman diş eti hastalıklarının daha çok arttığını vurgulayan İşmen, “Diş eti hastalıklarına bağlı özellikle hamilelerde obez çocuk doğurma riski çok artıyor. Diş eti hastalıkları hamile anneden bebeğe geçiyor büyük olasılıkla. Eklem rahatsızlıklarına, dolaşım bozukluklarına yol açıyor. Bunun yanı sıra estetik kaygılara bağlı sosyal fobiler oluşuyor. Bunların hepsi kişinin daha içine kapanmasına, daha az sosyalleşmesine, daha az gülmesine yol açıyor” diyor.

“Gençler kısıtlı bütçede önceleyemiyor”

DW Türkçe’ye konuşan özel bir diş kliniğinde çalışan diş hekimi Eylem Avcı ise eskiden beri kontrollerini yaptırmayı akışkanlık edinmiş hastalarının mutlaka yılda bir ya da iki kez geldiğini ancak genel olarak maddi durumun kontrol ve tedavi sürecini çok fazla etkilediğini söylüyor. Avcı, “Genç ve çalışma hayatında olanlar erteleyebiliyor biraz daha. Kısıtlı bütçede önceliğini ona veremiyor açıkcası. Ya da çok çok acil durumlarda gelmek istiyorlar. Erteleyen, bekleten, ikinci planda tutan hastamız da rutin kontrollerini ve işlemlerini gerçekleştirenler kadar fazla. Çocuklarını önceliklendiren hastalar da var” diye konuşuyor.


Eylem AvcıFotoğraf: Privat

Türkiye’de vatandaşların ağız diş sağlığına erişimi ekonomik olarak kısıtlanırken, artan sağlık turizmi diş poliklinik ve merkezlerine yüksek maliyetler karşısında can suyu oluyor.

Diş turizmi 200 milyon dolara çıktı

DW Türkçe’ye konuşan Türkiye Sağlık Turizmini Geliştirme Konseyi Kurucu Başkanı Emin Çakmak, üyeleri üzerinden yaptıkları hesaplamaya göre Türkiye’de diş turizminden elde edilen yıllık gelirin yaklaşık 200 milyon dolara ulaştığını vurguluyor.

Türkiye’de çok kaliteli diş poliklinikleri ve çok nitelikli diş hekimleri olduğunu dile getiren Çakmak, artan fiyatlar karşısında ise bu alanda Türkiye’nin en önemli rakibi olan Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’a karşı çok fazla rekabet edemediklerini söylüyor. Çakmak, “En azından Çek Cumhuriyeti’nden ya da Macaristan’dan bir yüzde 10-20 avantajlı olmalı ki uçak biletini konaklamasını da karşılayabilsin. Çünkü Macaristan’a ve Çek Cumhuriyeti’ne Almanya ve yakın çevreden insanlar arabalarıyla gidiyorlar. Uçak bileti almalarına gerek yok ya da trenle gidiyorlar. Yani zaten ulaşım var” diyor.

Sağlık alanında maliyeti düşürücü adımlar atılması gerektiğini ifade eden Çakmak, Türkiye’de zaten fiyatların yüksek olduğunu, yabancı turiste uygulanan fiyatların ise ikiye üçe katlandığını belirtiyor.

“Tanıtımı artırmamız gerek”

Diş turizminde Türkiye’nin yolun başında olduğunu söyleyen Çakmak, “Tanıtımımızı artırmamız gerekiyor. Bunu da Ticaret Bakanlığı vermiş olduğu teşviklerle fevkalade destekliyor. Özel sektörün bu konuda iş birliği ile çalışması gerek” diyor.

Eylem Avcı da diş turizminin sadece metropollerde değil birçok şehirde büyüdüğüne, bazı kliniklerin tamamen bu alana yönelik olmaya başladığına işaret ederek “Yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye vatandaşları kesinlikle her sağlık işlemi için buraya geliyor. Diğer ülke vatandaşları da çok fazla tercih eder hale geldi. Hatta birçok klinik ve tedavinin farkında oldukları için önceden fiyat araştırması da yapıyorlar. Birçok soru geliyor yurt dışından. Eskiden Amerika, Avrupa, Katar’dan gelen hastalar çoğunluktaydı. Artık her milletten hasta bakıyoruz” diyor.


Fotoğraf: Ute Grabowsky/photothek/picture alliance

TDB Başkanı İşmen de Türkiye’de diş hekimlerinin uzun yıllardır tercih edildiğini, son 10 yılda ise sağlık turizmi adı altında bu alanın daha da genişlediğini ifade ederek, hizmetin kalitesi ve sürdürülebilir olmasıyla ilgil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.

“Ayrıksı otlar var”

Bunu sadece ciddi anlamda bir ekonomik girdi olarak görüp etik kuralları göz ardı eden bazı klinikler ve aracı kurumlar nedeniyle son dönemde İngiltere ve Avusturya’da “Türkiye’ye gitmeyin” çağrılarının yapıldığına işaret eden İşmen, “Yani sizi bir aracı kurum getiriyor. Buna şu kadar porselen yap diyor, şu kadar implant yap diyor. Bu hekimlik mesleğine son derece zarar veren bir şey ve son derece etik dışı. Ve aslında bir yerde de suç. Çünkü bu aracı kurumların statüsü Bakanlık tarafından belirlenmiş durumda. Bunlar sadece turizm, otelcilik, transfer hizmeti verebilir. Ama son zamanlarda hasta portföylerini neredeyse teşhislerini de koymuş şekilde diş hekimlerine getirmeye başladılar. Ne yazık ki mesleğimizin içindeki ayrıksı otların bunun üzerine atlaması ile de ciddi bir malpraktis (tıbbi müdahalelerde özen yükümlülüğüne aykırılık) dönüşmeye başladı şu anda” diye konuşuyor.

İşmen, hem Türkiye’deki vatandaşların hem yurt dışından sağlık hizmeti almaya gelen dünya vatandaşlarının, gittikleri kliniklerin Türk Dişhekimleri Birliği’ne ve Türkiye Sağlık Bakanlığı’na kayıtlı olduklarını teyit etmeleri gerektiğini vurguluyor.

Emin Çakmak da Sağlık Bakanlığı’nın kaçak veya kalitesiz işlem yapan kliniklerle ilgili denetimleri artırması gerektiğine dikkat çekiyor. Çakmak, “Aslında Sağlık Bakanlığı’nın çıkardığı yönetmelikte çok net bir şekilde sağlık turizmini yapacak olan kurumların, ruhsatın yanı sıra akredite belgesi alması şartı var. Bu şarta uymayan kliniklerin ruhsatlarının iptal edilmesi ve kapatılması gerekir ki yurt dışındaki prestijimiz sarsılmasın” diyor.

Exit mobile version