Türkiye’de bulunan tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı giderek artarken, bunun bir örneğini oluşturan bir yasa maddesi daha bu hafta TBMM’de tartışmalı bir şekilde kabul edildi.
Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Meclis’ten geçen 3 ve 4’üncü maddelerine göre Adana Karataş’ta Tarıma Dayalı İhtisas (Sera) Organize Sanayi Bölgesi kurulacak.
Türkiye’de son 20 yılda yaklaşık 3 milyon hektar tarım arazisinin amacı dışında kullanıldığına işaret eden uzmanlar ise tarım arazilerinin betonlaşmasının geri dönüşü olmadığını vurguluyor ve ekliyor: “Topraktan vazgeçerek gıda fiyatlarını düşürmek mümkün değil.”
Dörtte üçü Hazine arazisi olmak zorunda
Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (TDİOSB), hayvansal veya bitkisel üretim yapan işletmelerin ve bu işletmelerde üretilen ürünlerin işlenmesine yönelik sanayi tesislerinin yer aldığı mal ve hizmet üretim bölgesine verilen isim. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı kitapçığa göre TDİOSB’ler için belirlenen toplam alanın en az yüzde 75’inin Hazine arazisi olma zorunluluğu bulunuyor.
DW Türkçe’ye konuşan tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, Türkiye’de TDİOSB’lerin adeta bir moda gibi yayıldığını, birçok ilde valilikler ve belediyelerin bu konuda yarıştığını anlatıyor.
“Tarıma kazandırılması gereken alanlar”
Hazine arazisi bulununca TDİOSB’ler için uygun olsun olmasın böyle bir çalışma başlatıldığını söyleyen Yıldırım, “Ağırlıklı olarak mera alanı oluyor. Ya da çiftçilerin kullanmadığı bir alan gibi görünüyor. Ama aslında tarıma kazandırılması gereken alanlar bunlar” diyor.
Öte yandan bir bölgede TDİOSB kurulmasıyla tarım dışına çıkarılan alan, tesisin kurulduğu yerle sınırlı kalmıyor. TDİOSB çevresinde yapılaşma artıyor. Yıldırım, bunu şöyle açıklıyor: “Kurulduğu zaman orada çalışanlar nerede kalacak, haydi onlara bir de konut yapalım, onun altyapısı için gerekli olan alanı yine amaç dışı kullanıma çıkaralım gibi o bölge bir anda genişliyor.”
Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre Türkiye genelinde 15 tane TDİOSB bulunuyor. TDİOSB’lerle üreticilerin kümelenmesinin sağlandığı, ucuz maliyetli üretimin teşvik edildiği, tarım-sanayi entegrasyonunun gelişmesinin amaçlandığı ifade ediliyor.
Ancak uzmanlar birçok yerde buna ihtiyaç olsa da istenen katkıyı sağlayabilmesi için altyapısının iyi planlanması, kurulduğu bölgede üreticiye, tüketiciye ve ihracata etkisinin iyi hesaplanması gerektiğine işaret ediyor.
“Siparişle yatırım istisnası getiriliyor”
Adana Karataş’ta bitkisel üretim faaliyetleri için kurulacak Organize Sanayi Bölgesi için 306 hektar alan kullanılacak.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Türkiye genelinde sera üretimini desteklese de tarım alanlarının siparişle amaç dışı kullanımına karşı olduklarını belirtiyor.
DW Türkçe’ye konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez’e göre tesis için yer seçimi Anayasa’nın 44 ve 45’inci maddesi, 5400 sayılı Toprak Koruma Kanunu, Mera Kanunu ve Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri Yönetmeliği’nde belirlenen hususlara göre yapılmalı. Yasaların, yönetmeliklerin Meclis’te oylanarak belli yatırımlara istisna getirecek şekilde gündeme getirilmesi yanlış.
Suiçmez, “2019 yılında Adana’da Valilik, belediye, ticaret odası dahil olmak üzere bu konuda gerekli izinlerin alındığının söylendiği, kıyı yasasıyla ilgili sorunların yaşandığının söylendiği bir ortamda mevzuatı devre dışı bırakarak sipariş bir yasa maddesiyle bu konunun Meclis’te çözülmesini doğru bulmuyoruz” diyor.
“Alanda enerji kaynağı ve su yok”
Sera yatırımında birinci maliyet kaleminin ısıtma olduğunu, seranın ısıtılması için gerekli harcamaların toplam maliyetin yüzde 60-70’ini oluşturduğunu dile getiren Ali Ekber Yıldırım ise Adana’da TDİOSB’nin kurulacağı yerde doğal gaz veya jeotermal enerji kaynağının olmadığını söylüyor.
Bölgede 2,5 milyar liralık bir yatırım öngörüldüğünü ifade eden Yıldırım, “Domatesi ucuzlatacak diye bu kadar yatırım öngörülüyor. Bununla ucuzlar mı? Eğer maliyeti düşüremezseniz ucuzlamaz. Dolayısıyla yatırım yerinin iyi seçilmesi lazım. Altyapı koşullarının iyi olması lazım. Yine benim bildiğim kadarıyla Adana’daki alanda su da yok” diye konuşuyor.
CHP ise projeyi bazı çekincelerle birlikte destekliyor.
DW Türkçe’ye konuşan CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut projede doğrudan 2 bin kişi, dolaylı olarak 5 bin kişinin istihdam edilmesinin hedeflendiğini belirterek, “Bu projeye biz asla karşı durmadık, çoğu yönüyle de destek verdik. Kıyıların korunması ve ileri teknolojiye dayalı tarımsal üretime dair kamu yararının hangisinin daha fazla olduğunu göz önüne alarak, burada tarımsal üretimin daha fazla bölgeye katma değer koyacağını ve istihdam yaratacağını uygun gördük” diyor.
Ancak Barut’a göre projeyle ilgili soru işaretleri de var. Projenin çalışma ayrıntılarının kamuoyuyla paylaşılmadığını ifade eden Barut, “Bölgenin ve komşu çevrenin tarımsal alanlarındaki rant değerlerindeki artış konusunda bir değerlendirme analizi yapılıp yapılmadığının da öğrenilmesi elzemdir” diyor.
Bölgeden fay hattı geçiyor
Öte yandan TDİOSB’nin planlandığı alan Karataş Yumurtalık fay hattı üzerinde bulunan bir bölgede yer alıyor.
Ayhan Barut, “Bu bölgede depreme dayalı etütler yapılmış mıdır? Bu etütler bölgeyle ve kamuoyuyla paylaşılmış mıdır? Bu bölgeye dair jeoteknik önlemler alınmış mıdır” diye soruyor ve ekliyor: “Çünkü burası tarım toprağı, alüvyal topraklar ve sıvılaşmaya neden olan bir yerdir. Özellikle bu konuda araştırma yapılmasını istiyoruz. Çok katlı binaların burada yapılmasını da sakıncalı buluyoruz.”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre 1989-2018 döneminde, toplam 2,6 milyon hektar tarım arazisinin tarım dışı kullanımına izin verildi. 2005-2018 arasında 722 bin, 2018’de 21 bin hektardan fazla alan için tarım dışı amaçla kullanım izni alındı.
“Rant uğruna betonlaştırılıyor”
Ziraat Mühendisleri Odası’na göre amaç dışı kullanım, ilgili yasalara getirilen istisna maddelerle 2005 yılından sonra arttı. Betonlaştırılan alanlarda bir daha üretim yapılamadığına ve ithalat bağımlılığının arttığına dikkat çeken uzmanlar, gıda enflasyonuna karşı da tarım alanlarının korunması gerektiğini vurguluyor.
Baki Remzi Suiçmez, son 20 yılda 3 milyon hektara yakın tarım arazisinin kullanım amacı dışına çıkarıldığını belirterek “İstisna maddelerle tarımsal üretim alanları rant uğruna betonlaştırılıyor” diyor.
Beton dökülen tarım alanlarında bir daha üretim yapılamayacağını vurgulayan Yıldırım’a göre, üretim azlığının ithalat bağımlılığını artırdığı ve gıda enflasyonunun kronik bir şekilde devam ettiği gerçeğine uygun politikalar üretilmeli.
Bunun da üretim alanlarını, üreticiyi korumak ve üretim maliyetlerini düşürmekten geçtiğini dile getiren Suiçmez, “yanlı ve yanlış tarım politikaları” sonucu maliyeti artan çiftçinin artık ürün ekmekten vazgeçtiğini, bu şekilde kaybedilen alanın ise yaklaşık 4 milyon hektar olduğunu belirtiyor.
Resmi veriler düşüşü teyit ediyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2002’de çayır ve meralarla birlikte 41 milyon hektar olan toplam tarım alanı 2021’de 38 milyon hektara gerilerken tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerle sebze bahçelerinin alanı daraldı. Toplam tarım alanlarının 14,6 milyon hektarını çayır ve meralar oluştururken tahıl, meyve-sebze ve bitkisel ürünlerin alanı 20 yılda 26,6 milyon hektardan 23,4 milyon hektara düştü.
Türkiye, ayçiçeği, mercimek, mısır, kuru fasulye, buğday, arpa, taze soğan, sarımsak gibi ürünlerde kendi kendine yeterliliğini kaybetti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı 2020 yılına ait bitkisel üretim istatistiklerine göre üretim yeterliliği ayçiçeğinde yüzde 60,1, kırmızı mercimekte yüzde 71,7, yeşil mercimekte yüzde 85,3, mısırda yüzde 75,5, kuru fasulyede yüzde 76, buğdayda yüzde 89,5, arpada 94,8, taze soğanda yüzde 93,7, kuru sarımsakta yüzde 90,8 seviyesinde bulunuyor.
Sanayi, turizm ve konut sektörü baskısı
Ali Ekber Yıldırım’a göre bu durumda tarım arazilerinin imara açılması da etkili.
“Tarım toprakları hem sanayi tarafından hem konut sektörü hem turizm sektörü tarafından sürekli bir baskı ve tehdit altında” diyen Yıldırım, tarım arazilerinin çok kolayca imara açılabildiğini veya Cumhurbaşkanlığı kararıyla belli alanların enerji amaçlı ya da turizm amaçlı amaç dışına çıkarılabildiğini söylüyor.
İki yıl ekilmeyen arazilerin de devlet tarafından tespit edilerek kiraya verildiğini söyleyen Yıldırım, tarımın korunması için öncelikle çiftçinin para kazanabileceği, üretim yapabileceği bir ortamın sağlanması gerektiğine işaret ediyor.
“Tarım toprağından vazgeçmek fiyatları yükseltir”
Fiyatlar yüksek diye organize sanayi bölgesi kurmanın doğru bir politika olmadığını belirten Yıldırım, “Bir yandan üretim kayıpları diğer yandan üreticinin ürünü para etmediği için, satamadığı için üretimden vazgeçmesi söz konusu. Bunların hepsinin tek tek ele alınıp üzerinde durulması gerekirken, bunun yerine yapılaşmaya giderek daha fazla tarım toprağının kaybedilmesi, tüketiciye de gıda enflasyonu olarak fiyatların yüksek bir şekilde yansıması olarak öne çıkıyor” diyor.
Yıldırım, “Ürünleri ucuzlatacağız diye tarım toprağından vazgeçmek önümüzdeki dönemde fiyatların düşmesi değil, daha da yükselmesi anlamına geliyor. Bu da tüketici açısından tabii ki daha sıkıntılı bir dönem” ifadelerini kullanıyor.
DW Türkçe’ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?