Avrupa hükümet ve kurumları siyasi ve diplomatik gerekçelerle 14 Mayıs seçimleri konusunda açıklama yapmaktan kaçınsa da Avrupa’nın sol ve çevreci partileri Millet İttifakı’nın adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’na desteklerini saklamıyor. Avrupa kulisleri de 14 Mayıs sonrası senaryolarıyla kaynıyor. Seçimlerden çıkacak sonucun hem Türkiye’nin kendisi hem de Avrupa için önemi herkes tarafından kabul ediliyor.
Avrupa Birliği (AB), kurum olarak üye devletleriyle birlikte seçim kampanyasını yakından takip ediyor. AB yetkilileri öncelikli olarak seçimleri yerinde gözlemleyecek Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) heyetlerinin 15 Mayıs Pazartesi günü Ankara’da yapacağı açıklamanın bekleneceğini söylüyor. Bu heyetlerin seçim raporları AB için de referans oluşturacak. Seçim sonuçlarının netleşmesiyle AB de resmi tutum belirleyecek.
Avrupa seçim sonrası Reykjavik’te toplanacak
Seçimlerin hemen ertesinde, Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi’ne üye 46 ülkenin devlet ve hükümet liderleri 16-17 Mayıs günleri İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te olacak. Aralarında Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin de olacağı liderler Türkiye seçimlerine ilk tepkilerini muhtemelen İzlanda’dan verecek. Reykjavik zirvesinde öncelikli gündem maddesi Ukrayna olsa da Türkiye’deki seçimlerin gelişmelere göre son anda zirveye damga vurabileceği konuşuluyor.
Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye’nin zirvede kim tarafından temsil edileceği henüz bilinmiyor.
AB kulislerdeki genel hava, Cumhurbaşkanlığı seçimini Cumhur İttifakı adayı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanması halinde Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut haliyle, yani ilerleme olmadan devam edeceği yönünde. Böyle bir senayoda; karşılıklı ilişkilerin “al-ver” cinsinden devam edeceği, Türkiye’nin üyelik sürecinin tamamen çürüyeceği, bunun da ilişkileri kaçınılmaz olarak özel bir ortaklığa sürükleyeceği öngörüsü hakim.
Seçimi Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’nun kazanması senaryosu ise Avrupa kulislerinde “giderek daha olası” ifadeleriyle tanımlanıyor. Şu anki resmi pozisyon “bekle ve gör” şeklinde özetleniyor olsa da Brüksel, Strasbourg, Paris ve Berlin gibi merkezlerde bu senaryo üzerine hesaplar yapılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması halinde son yıllarda Türkiye-AB ilişkilerine damga vuran “çatışma kültürü” atmosferinin, yerini “uzlaşı kültürüne” bırakacağına inanılıyor. Ankara ile “yatışmış bir ilişki” döneminin başlayacağı düşünülmekte birlikte, sorunların kısa vadede çözümlenmesi beklenmiyor. Türkiye-AB ilişkilerinin üyelik perspektifiyle yeniden canlanma olasılığının düşük olduğu söyleniyor. Gerekçe olarak da Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarındaki “olağanüstü bozulma”, AB içinde Türkiye ve Müslüman karşıtı aşırı sağcı, milliyetçi ve popülist hareketlerin yükselişi ve Ukrayna savaşının yarattığı yeni uluslararası konjonktür gösteriliyor. Özellikle Almanya ve Fransa gibi AB’nin iki lider ülkesinin Ankara ile üyelik müzakerelerinin yeniden başlamasına sıcak bakmadıklarının altı çizilmekte. Bu iki ülke AB’nin genişleme süreci konusunda kendi aralarında da anlaşamıyor.
Dış politikada “devrim” niteliğinde değişiklik beklenmiyor
Türkiye’nin AB ile ilerleme kaydetmeden önce, üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği vurgusu da sıkça dile getiriliyor. Bunların başında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmasının geldiği hatırlatılıyor. Ancak bunların gerçekleşmesi halinde dahi kimi üye devletlerin Ankara ile üyelik müzakerelerine hız verilmesine sıcak bakmayacağı, bunlardan bazılarının Türkiye’yi Avrupa Konseyi ve Fransa’nın öncülüğünde geçen yıl oluşturulan Avrupa Siyasi Topluluğu çerçevesi dışında görmek istemediği söyleniyor.
AB cephesinde Kılıçdaroğlu’nun üslup olarak Erdoğan’dan daha değişik bir dış politika stiline sahip olacağına inanılıyor, ancak Türk dış politikasında devrim olarak nitelenebilecek değişim beklenmiyor. Bu konuda bugüne kadar AB cephesinde en net konuşan isim Çek Cumhuriyeti’nin Ankara büyükelçisi Pavel Vacek oldu. Çek büyükelçi Euractiv adlı haber portalına yaptığı açıklamada, “Büyük devletlerin dış politikaları bir günden diğerine değişmez, dış politikada devamlılık esastır” ifadelerini kullandı. Vacek, Kılıçdaroğlu seçilse dahi Türk dış politikasının özünde değişiklik beklemediklerini söyledi.
AB özellikle Ankara’nın Yunanistan ve Kıbrıs politikalarının içerik olarak değişmeyeceğini, Ankara’nın Rusya ile ilişkileri koparmayacağını düşünüyor. Buna karşılık, AB ve ABD ile ilişkilerin yatışıp normalleşmesiyle mevcut sorunların daha rahat ele alınabileceği görüşü dile getiriliyor. Bu bağlamda en çok vurgulanan konuların başında Türkiye-Rusya ilişkileri ve sığınmacılar konusunda 2016 yılında Türkiye ile AB arasında imzalanan mutabakat geliyor.
Avrupa kulislerinde dile getirilen bir diğer husus ise altılı masanın dış politika konusunda kendi içinde ne kadar uyumlu olduğu. Bu ittifakın demokrasi ve hukuk devleti alanlarında Avrupa standartlarıyla uyum için gerekli reformlar konusunda ne kadar uzlaşabileceği merak ediliyor.
Avrupa sol ve liberalleri Kılıçdaroğlu’ndan yana
Siyasal planda ise Avrupa’da sol ve liberal partiler Kılıçdaroğlu ve muhalefetin kazanmasından yana olduklarını saklamıyor. Bu partiler mevcut aşamada üyelik perspektifinden söz etmese de demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında reformlar gerçekleştirecek Türkiye’nin Avrupa’da karşılığını alacağı görüşündeler.
Bu kapsamda Gümrük Birliği’nin hizmet sektörünü de kapsayacak biçimde güncellenebileceği, vize serbestisi görüşmelerinin de ilerleyebileceği not ediliyor. Türkiye’nin kurumsal Avrupa ailesinden dışlanmasını isteyen Avrupalı milliyetçi, muhafazakâr ve sağcı popülist partiler ise sessiz kalmayı tercih ediyor. Mayıs 2024’te yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinden çıkacak tablonun da Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından önemli olacağı kaydediliyor.
Yunanistan ve Kıbrıs önemli rol oynamaya devam edecek
Devletler düzeyinde bakıldığında seçim sonuçları ne olursa olsun Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde önemli rol oynamaya devam edecek.
21 Mayıs’ta genel seçime gidecek Yunanistan, Ankara’nın “agresif” retoriğini eleştirse de son yıllarda bu durumun AB ve ABD düzeyinde kendi lehine dönmüş olmasından hoşnut görünüyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü politikayı gerekçe gösterip AB içinde Yunanistan’a sahip çıkan Fransa da bu ülkeye milyarlarca euro değerinde silah sattı. Fransa ayrıca Kıbrıs’ın güneyinde askeri üs kullanabilecek. Fransa’da şu an hiçbir siyasi parti Ankara’nın AB üyelik perspektifine destek vermiyor.
Özetle 14 Mayıs seçimleri Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin geleceğini de doğrudan etkileyecek. AB, Türkiye ile üyelik perspektifli ilişkiyi yeniden canlandırmaya pek hevesli değil. Ancak mevcut uluslararası konjonktürde seri reformlar yaparak Avrupa ailesine dönme arzusunu ortaya koyan bir Türkiye’nin önünün de kolay kolay kesilemeyeceği söyleniyor.
DW Türkçe’ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?