turkusanewspaper

Türkiye karbon nötr hedefini nasıl tutturabilir?

Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrali’ne yakıt sağlamak gerekçesiyle Akbelen Ormanı’nda yapılan ağaç kesimi, Türkiye’de fosil yakıtların enerji üretimindeki payını yeniden gündeme getirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hafta başında kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada “Güney Ege’de kullanılan elektriğin neredeyse üçte ikisini üreten Kemerköy Termik Santrali ülkemiz için milli bir değer konumundadır” dedi ve ekledi: “Almanya ve Fransa başta olmak üzere hiçbir yerde elektrik üretimi için kömür üretimi artışı sorun teşkil etmezken ülkemizde yürütülen kampanyaları ağaç sevgisi ve çevre hassasiyeti ile izah edemeyeceğimiz bir gerçektir.”

Türkiye’de enerji tüketiminin yüzde 83’ünü petrol, doğal gaz ve kömürün yer aldığı fosil yakıtlar oluşturuyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2022 yılı sonunda yayımladığı “Ulusal Enerji Planı 2022″ye göre de 2023-2035 döneminde özellikle elektrik alt sektöründe fosil yakıtların ağırlığı artacak.

2053’te karbon nötr hedefi

Öte yandan Türkiye’nin 2021’de onayladığı Paris İklim Anlaşması’na göre 2053’te karbon nötr hale gelmesi gerekiyor. Peki kömür yakıtlı santrallerle bu taahhüdün yerine getirilmesi mümkün mü?

Enerji uzmanlarına göre Paris İklim Anlaşması kapsamında Türkiye’nin verdiği taahhüdün söylemden eyleme dönüşebilmesi için enerji verimliliği politikalarında köklü değişikliklerin yapılması ve rüzgar ve güneş enerjisinden daha fazla faydalanılması şart.

Kömür ve doğal gaz kurulu gücü artacak

DW Türkçe’ye konuşan TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz, “Ulusal Enerji Planı 2022″nin AKP iktidarının fosil yakıtlardan vazgeçmeye niyeti olmadığının belgesi olduğunu söylüyor.

Geçen yıl 1,3 GW kurulu gücünde yeni bir ithal kömür santralinin devreye alındığına işaret eden Türkyılmaz, “Plana göre 2030 yılına kadar 1,7 GW yerli kömür santralının sisteme dahil olması, 2030 ve 2035 yılları arasında ise 1,5 GW daha kömür kurulu gücünün devreye alınması (ve sadece 0,7 GW kömürlü santralın devreden çıkması) öngörülüyor. Böylece, 2023-2035 döneminde, 3,2 GW kömür yakıtlı santral daha kurularak kömüre dayalı kurulu gücü azaltmak bir yana yüzde 11,4 artırmak isteniyor” diye konuşuyor.

Doğalgaz yakıtlı elektrik üretiminde de 2030 yılına kadar halen lisans almış veya başvuru süreçleri devam eden 2,4 GW kurulu gücün devreye gireceğini ve “kesintili yenilenebilir enerji santrallerinin sistemde oluşturabileceği dengesizliğin yönetilebilmesi ve enerji arz güvenliğinin korunması” gerekçesi ile 2035 yılına kadar toplam 10 GW yeni doğalgaz kombine çevrim santrali yatırımı yapılacağını vurgulayan Türkyılmaz’a göre bu da doğalgaz yakıtlı santral kurulu gücünde yüzde 40 artış anlamına geliyor.

Santrallerde âtıl kapasite sorunu

Öte yandan plana göre 2035 yılında 24,3 GW kömürlü ve 35,5 GW doğalgazlı olmak üzere 56,8 GW termik santral ile 173,7 TWh üretim öngörüldüğüne dikkat çeken Türkyılmaz, “Halbuki 2021’de termik santralların toplam kurulu gücü 46 GW olup, 214,8 TWh üretim yaptılar. Plan termik santralların düşük kapasitede çalıştırılacağını söylüyor” diye ekliyor.


Necdet PamirFotoğraf: privat

DW Türkçe’ye konuşan enerji uzmanı Necdet Pamir ise Türkiye’de elektrikte kurulu gücün, 2022 yılı sonunda 103,809 MW olarak gerçekleştiğini belirterek 2004 ile 2022 arasında termik santrallerin kurulu gücünün 2,9 kat artarken üretimlerinin sadece 2 kat arttığına işaret ediyor. Yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji santralleri için de benzer bir durum olduğunu söyleyen Pamir, burada da kurulu gücün 4,6 kat, üretimin 4 kat arttığını vurgulayarak ekliyor: “Buna göre santrallerde kayda değer bir âtıl kapasite oluştuğu görülüyor. Bu da planlama anlayışından kopulduğunu, sektörün sadece özelleştirme odaklı dönüştürüldüğünü gösteriyor” diyor.

Pamir’in verdiği bilgiye göre 2004-2022 yılları arasında kamuya ait Elektrik Üretim AŞ santrallerinin toplam üretimdeki payı yüzde 14,2’ye gerilerken özel şirketlerin payı yüzde 81’e yükseldi.

“Kurulu güç veri tabanı çok ciddi bir incelemeye tabi tutulmalı” diyen Pamir, çalışması mümkün görülmeyen ve ciddi bir iyileştirme/yenileme yatırımı olmaksızın devreye giremeyecek tesislerin belirlenip üretim lisanslarının iptal edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Türkiye’nin 2022 elektrik üretiminin yüzde 22,2’sinin neredeyse tamamen ithal edilen doğal gazdan karşılandığına dikkat çeken Pamir, doğal gazı sırasıyla yüzde 20,9 ile taş kömürü-asfaltit-ithal kömür grubu, yüzde 20,6 ile hidroelektrik, yüzde 18,8 ile jeotermal-güneş-rüzgar, yüzde 13,7 ile linyit ve yüzde 1 ile biyokütle ile fuel oilin izlediğini aktarıyor.


İstanbul’daki rüzgar türbinleriFotoğraf: IMAGO/ZUMA Wire

Yenilenebilir enerji ne durumda?

Enerji uzmanlarına göre Türkiye’de “enerjide dönüşüm” söylemlerine karşın yenilenebilir enerji potansiyelinin halen çok küçük bir kısmı kullanılırken, bu alandaki hedefler de potansiyelin oldukça altında kalıyor.

Oğuz Türkyılmaz, Enerji Bakanlığı’nın hazırladığı plana göre karasal rüzgar enerjisi santrallerinin (RES) kurulu gücünün, 2035’e kadar yıllık yaklaşık 1.000 MW yeni kapasite tesisi ile 24,6 GW’a ulaşmasının hedeflendiğini belirterek “Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği’nin (TÜREB) her yıl asgari 1.500 MW yeni kapasite tesis edilmesi gerekir görüşü dikkate alınmıyor. Bu tempo ile yola koyulunca, 2035’te karasal RES potansiyelinin ancak yarısı değerlendirilecek. Deniz üstü RES’te ise önümüzdeki 13 yılda 5.000 MW kurulu güç hedefi, 75-80 GW tahmin edilen kapasitenin yalnız yüzde altısıdır” bilgisini veriyor.

Rüzgardaki düşük hedeflere kıyasla, güneş enerjisi santrallerinin (GES) kurulu gücünün 2022’ye göre yılda yaklaşık 3.344 MW ilave ile 52,9 GW’a çıkarılması öngörüsünün ise planın görece olumlu unsuru olduğunu ifade eden Türkyılmaz, buna karşın GES için 2035 hedefinin potansiyelin yalnızca beşte biri olduğuna vurgu yapıyor.

Türkyılmaz ayrıca, iktidarın 4,8 GW kurulu güçte Akkuyu Nükleer Güç Santralı’na ek olarak, 2035’e kadar 2,4 GW nükleer gücü daha devreye almayı planladığını söylüyor.

Enerji Bakanlığı’na göre net sıfır karbon salımın hedeflendiği ilan edilen 2053 yılında yenilenebilir kaynakların payının yüzde 50, nükleer enerjinin payının yüzde 29,3, fosil yakıtların payının yüzde 20,8 olacağının öngörüldüğünü aktaran Türkyılmaz, “Bu ve benzeri bilgilerden yola çıkarak yapılan hesaplamalar, 2053 yılına kadar 42 GW kapasitede nükleer güç santralları (NGS) kurulmasının hedeflendiğine işaret ediyor. Oysa NGS toplam kurulu gücünün 2053’e kadar Akkuyu NGS’nin 8,8 katına çıkarılması ve bu amaçla, ülkenin her bir yanına yeni nükleer santrallar kurma tutkusu, ülkemizi büyük felaketlerle karşı karşıya bırakabilir” uyarısı yapıyor.


Akbelen İkizköyFotoğraf: Bulent Kilic/AFP/Getty Images

“Doğa tahribatı son bulmalı”

Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyelinin yalnızca yüzde 3’ünü değerlendirdiğini aktaran Necdet Pamir de denizlerde kurulabilecek RES’lerde ise henüz adım atılmadığını söylüyor. Türkiye’nin “karbonsuzlaşma” hedefi doğrultusunda öncelikli olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiğini belirten Pamir, enerji üretim tesislerin kamusal bir planlama anlayışı içinde kurulmasının da önemine dikkat çekiyor.

Deniz üstü RES’lerle ilgili tüm kesimlerin katılımıyla bir yol haritası hazırlanması gerektiğini dile getiren Pamir’e göre karasal GES’ler ve RES’ler de verimli arazilere, yeşil alanlara, ormanlara değil, bu kaynak potansiyellerinin olduğu çorak tepelere kurulmalı.

Doğanın tahrip edilmesine, flora ve fauna kaybına yol açabilecek yanlış uygulamaların sona ermesi gerektiğine vurgu yapan Pamir, “Enerji projelerine ilişkin yatırım kararlarında ilgili projelerin topluma fayda ve maliyetlerini değerlendiren Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED), Sosyal Etki Değerlendirme, Sağlık Etki Değerlendirme, Ekonomik Fayda Maliyet Analizi, Sosyal Analiz, Sosyo-kültürel Analiz, Bölgesel Analiz gibi nesnel, somut ve ölçülebilir kriterler esas alınmalı” diye konuşuyor.

“Körfez ülkeleriyle iş birliği net değil”

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ziyareti sonrası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Türkiye ile yenilenebilir enerji projeleri geliştirmek istediklerini belirtmiş, maddi olarak miktarı netleşmese de Türkiye’nin enerji sektöründe Körfez ülkeleri ile önemli bir iş birliği gerçekleştirmeyi hedeflediğini ve 4-5 bin megavatlık yenilenebilir enerji projelerine ilgi duyulduğunu ifade etmişti.

Ancak enerji uzmanları, Körfez ülkeleriyle yenilenebilir enerji projelerinde iş birliğine dair ortaya konan somut bir projenin henüz bulunmadığını vurguluyor.

Necdet Pamir, BAE ve Suudi Arabistan’ın enerji tüketiminde yenilenebilir enerjinin ihmal edilebilir oranda olduğuna, ayrıca kendi teknolojilerinin bulunmadığına dikkat çekiyor.


Yatağan Termik SantraliFotoğraf: ANKA

Dünya genelinde fosil yakıtların payı yüksek

Türkiye olduğu gibi dünyada da fosil yakıtların kullanımı yenilenebilir enerji kaynaklarının üzerinde bulunuyor.

TMMOB’un Türkiye’nin Enerji Görünümü Sunumu’na göre 2021 yılı itibarıyla dünyanın birincil enerji arzında fosil yakıtların payı petrol, kömür ve doğal gazla yüzde 79,4′ e varırken, bu rakama geleneksel biyoyakıtlar eklendiğinde fosil yakıtların payı yüzde 83,9’u buluyor. Yenilenebilir kaynakların payı ise yüzde 11,9’da kalıyor.

Paris İklim Anlaşması’na göre iklim kaynaklı sorunların yakıcı etkilerini azaltmak için sıcaklık artışının 2050 yılında en fazla 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefleniyor. Bunun için ise sera gazı emisyonunun 2030’a kadar yüzde 45 azaltılması ve 2050’de de “net sıfır” hedefine ulaşılması gerekiyor.

Ancak Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), anlaşmaya taraf ülkelerin verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde bile fosil yakıtların tüketimindeki azalmaların çok sınırlı olacağına işaret ediyor.

UEA’nın 2021 raporunda yer alan tahminlere göre dünyanın birincil enerji arzında yenilenebilir enerjinin payı, 2050’de açıklanan politikaların sürdürülmesi halinde ancak yüzde 29’a, duyurulan taahhütlerin yerine getirilmesi halinde yüzde 51’e çıkacak. Net sıfır salım hedefine ulaşılması durumunda ise yüzde 70’lik payla ağırlık yenilenebilir enerji kaynaklarında olacak.

Ülkelerin kömürden çıkış planları

Paris İklim Anlaşması’na göre Macaristan, İtalya ve İrlanda’nın 2025; Birleşik Krallık’ın 2024; Fransa ve Avusturya’nın bu yıl kömürden çıkması gerekiyor.

2030 yılına kadar aşamalı olarak kömürden çıkacak Avrupa ülkeleri Kuzey Makedonya (2027) Danimarka (2028), Finlandiya (2029 ortası), Hollanda (2029 sonu), Slovakya (2030), İspanya (2030), Romanya (2030), Yunanistan (2028); 2030’dan sonra kömürden çıkacak Avrupa ülkeleri: Karadağ (2035), Hırvatistan (2033), Bulgaristan (2038-2040), Slovenya (2033), Çekya (2033), Almanya (2038) diye sıralanıyor.

Belçika, İsveç ve Portekiz kömürsüz Avrupa ülkelerini oluştururken Kosova, Bosna Hersek, Polonya, Sırbistan ve Türkiye kömürden çıkış kararı almadı.


Önde rüzgar türbinleri arkada Neurath Kömür SantraliFotoğraf: Rupert Oberhäuser/picture alliance

Avrupa’da da kömür kullanımı arttı

Öte yandan Paris İklim Anlaşması’na uyum konusunda Avrupa Birliği ülkelerinde de problemler yaşanıyor. Rusya-Ukrayna arasında devam eden çatışmalarla derinleşen enerji krizi nedeniyle Avrupa Birliği’nin kömür kullanımı 2022 yılında artış gösterdi.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yayımlanan Kömür 2022 başlıklı rapor, 2022’de küresel tüketiminin önceki yıla kıyasla yüzde 1,2 artarken, AB’deki artışın yüzde 6,5’i bulduğunu gösterdi.

Rapora göre, AB ülkelerinde 2021’de 449 milyon ton olan kömür tüketimi, 2022 yılında 478 milyon tona ulaştı. Bu yükselişte, Rusya’dan sağlanan uygun fiyatlı doğalgaz tedarikinde yaşanan kesinti ve kısıtlamalar nedeniyle elektrik üretiminde kullanılan kömür talebinin artması etkili oldu.

AB ülkelerinde mevcut kömür madenlerindeki üretim artırılırken, Birleşik Krallık ve Polonya’nın da aralarında bulunduğu bazı ülkeler yeni kömür madeni projelerine başladı. Birçok Avrupa ülkesi, kömürle çalışan elektrik santrallerinin ömrünü uzatma, kapatılan santralleri yeniden devreye alma ve mevcut üretimleri artırma yönünde adımlar attı.

Fransa’da ilkbaharda kapatılan Saint-Avold kentindeki kömür santralinde yeniden elektrik üretimine başlandı. Almanya’da Aşağı Saksonya eyaletindeki kömürlü elektrik santraline nisan ayına kadar tekrar faaliyete geçmesi için acil durum izni verilirken, kapatılması planlanan bazı santrallerin ömrü uzatıldı. Böylelikle Almanya, 6 gigavatsaat üzerinde üretim kapasitesi bulunan kömür santrallerini acil durum rezervi olarak hazırda bekletme kararı aldı.


Ünlü çevre aktivisti Greta Thunberg de Lützerath’taki direnişe katılmıştı.Fotoğraf: Federico Gambarini/dpa/picture alliance

Almaya’da “linyit köyü”nde direniş

Almanya’da kömür üretimi kısa vadede artırılırken kabine, 2038’de kömürden çıkış hedefini öne çekerek geçen yıl kasım ayında batıdaki Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde 2030 yılına kadar kömürden çıkışın hızlandırılmasını onayladı.

Ancak Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde “linyit köyü” olarak bilinen Lützerath’taki kömür madenine karşı köylülerin yaklaşık üç yıldır süren direnişi bu yılın başında polis müdahalesi ile son buldu. Enerji şirketi RWE’nin linyit kömürü çıkarılan sahayı genişletme kararı üzerine, Mönchengladbach kenti yakınlarındaki maden bölgesinde ağaçların tepelerine kurdukları baraka evlerde yaşayan çevreciler, bölgedeki maden ocağının genişletilmesi yerine kapatılması gerektiğine dikkat çekiyordu. Çevre aktivistleri bu yılın başında köyde maden sahalarının genişletilmemesi ve mevcut sahaların kapatılması talebiyle yaklaşık 35 bin kişinin katılımıyla bir gösteri düzenlemiş ve polisin sert müdahalesiyle karşılaşmıştı. Gösteriler sırasında İsveçli çevre aktivisti Greta Thunberg de gözaltına alındı. Alman polisi Lützerath’ın tamamen boşaltıldığını bildirdi.

Exit mobile version