Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 13. Kitap Fuarı’na katılan yazarlar Elif Çiftçi Yılmaz ve İlkay Noylan, “Çocuğun Kişilik Gelişiminde Edebiyatın Önemi” konulu söyleşinde önemli açıklamalarda bulundu. Noylan, kitap okumak çocuğun kişiliğini geliştirir” dedi. İnsanlarda mizaç ve karakterin kişiliğini belirlemede önemli bir yere sahip olduğunu anlatan Noylan, “Mizaç, doğuştan getirilen bir özelliktir. O değişmez. Karakter kişiliği ise çevreden, yaşayarak, aile, toplum, kültür gibi etkileşimler sonucunda oluşur. Çocuklar kitap okuyarak insanları tanır. Yanlışı, doğruyu, güzeli, estetiği öğrenir. Olumlu şeyleri hayatında uygular. Kitap okumak çocuğun kişiliğini geliştirir. Edebi eser okumak, duygularımızı geliştirir, hayal gücünü artırır. Bilinç düzeyi gelişir. İnsanı ve diğer canlıları sevmeyi acımayı öğretir” diye konuştu.
“EMPATİ YAPMALIYIZ”
Yazar Elif Çiftçi Yılmaz ise çocuk kitapları yazmayı tercih etmesinin en önemli etkenlerden birinin, çocukların küçük hayalleri ve dünyalarının olmasının hoşuna gitmesi olduğunu belirtti. Kitap okudukça insanın empati kurarak kendisini keşfettiğini ifade eden Yılmaz, “İnsanlar empati yapmadığı için istediği mesleği, işi yapamıyor ve umutsuz oluyor. Aileler çocuklarını kendisini keşfetmeye yönlendirmelidir. Bu da kitap okuyarak olur” dedi.
AYVAZOĞLU, TURGUT CANSEVER’İ ANLATTI
Karamürsel Alp Salonu’nda okurlarıyla buluşan diğer bir yazar Beşir Ayvazoğlu oldu. “Turgut Cansever-Dünyayı Güzelleştirmek” başlıklı söyleşide okurlarıyla bir araya gelen Ayvazoğlu, kendi gözünden Turgut Cansever’i anlattı. Ayvazoğlu söyleşisinde, Cansever’in sadece bir mimar ve şehirci değil, doğru bildiği yolda yürüyen, cesur bir düşünce adamı olduğunu söyledi.
“BAŞARILI BİR MİMAR VE FİKİR ADAMIYDI”
Turgut Cansever’in mimari başta olmak üzere bütün sanatların asli görevinin “Dünyayı Güzelleştirmek” olduğuna inanan bir kişilik olduğunu belirten Ayvazoğlu, “Herhangi bir mimar değildi. Kendisine has görüşleri olan, mimari ile ilgili meseleleri Türk İslam kültürü çerçevesinde temellendiren görüşlere sahip. Başarılı bir mimar ve fikir adamıydı” diye konuştu. Gazetecilik yaptığı yıllarda kendisiyle beş röportaj gerçekleştirdiğini ve görüşlerini bir kitapta topladığını aktaran Ayvazoğlu, “Önceleri hocayı muhafazakâr çevrelerde pek tanınmazdı. Yaptığım röportajlardan sonra tanınmaya başlandı. Kendisi tasavvufa ilgiliydi. Cansever Hoca, insan hayatını çevreleyen ve dünyayı güzelleştiren sanat olarak mimariyi, İslami kültür ortamının niteliğini belirleyen sanat olarak görürdü” ifadelerini kullandı.
“EV SADECE DÖRT DUVAR ARASI BİR MEKÂN DEĞİL”
Turgut Cansever’in barınma ihtiyacının sadece etrafı dört duvarla çevrili bir evden ibaret olmadığına, bir yaşam tarzı ve kültür olduğuna inandığını vurgulayan Ayvazoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Şehrin oluşumuna, halkın talepleri ve görüşlerinin de etkili olmasını isterdi. Evler yapımı, mimara veya inşaat ustasının inisiyatifine bırakılmazdı. Evlerin rengi, mimarisi, yakında oturan insanların mahremiyeti, güneşinin kapatılmamasını savunurdu. Bir şehir inşa edilirken, komşuluk ve kul hakkını ihlal edilmemiş olması gerekir. Sanatın ve sanatkarın görevi dünyaya güzelleştirmektir. Hoca bu anlayışı benimsemişti.”
“ŞEHİR KÜLTÜRÜ VE ESTESİK MİMARİ GELENEĞİ YOK ARTIK”
Eski evlerin dünyayı güzelleştirmek için yapıldığını, mütevaziliği ve faniliği ifade ettiğini anlatan Ayvazoğlu, “Şimdi o geleneği kaybettik. Şehir kültürü, mimari estetik yok artık. 19 yüzyılda savaşlar, göçler yangınlar, depremlerden harabeye dönmüş evlerin yerine, düzensiz ve salaş yerler yapıldı. İnsana tahakküm eden değil, hizmet eden, mutlu eden mimari şehirler yapılmalı” dedi.
“TURGUT CANSEVER ROL MODEL BİR ŞAHSİYETTİ”
Turgut Cansever’in zor bir mimar olduğunu ifade eden Ayvazoğlu, şunları kaydetti; “Bayezid meydanı projesini hoca düzenledi ama hepsi hayata geçemedi. Engel olmuşlar. Projenin üçte birini uygulanabilmiş. Kendisi, yanlış uygulama olduğunda yıktırıp, yeniden yapan farklı bir mimardı. Para kazanmayı amaçlamadı. Son günlerinde, olası İstanbul depremiyle ilgili çalışmalar yapıyordu. Mimarlardan, mühendis ve sosyologlardan bir grup kurdu. Uzun çalışmalar sonucunda bir rapor hazırladı. Ama kimse dikkate almadı. Son anında daha yapacak çok işimiz vardı” dedi. Ölüm döşeğinde bile yarım kalmış işleriyle meşguldü. Böyle idealist, yaptığı için iyi yapan insanlar çok azdır. Hem düşünce hem mimari ve mimarlık dünyamız ve şehircilik açısından rol model bir şahsiyetti.”
“TÜRK TARİHİ VE MİTOLOJİSİ DEĞERLENDİRİLMELİ”
13. Kocaeli Kitap Fuarı’nda okurlarıyla buluşan yazar Şenol Soydan ise, “Türk Mitoloji Kahramanları” konulu söyleşide binlerce yıl öncesindeki fantastik olaylara değindi. İslamiyet öncesi Türk tarihi ve mitolojisine özel ilgi duyan Kocaeli Emniyet Müdürlüğü Özel Kalem Büro Amirliği personeli Şenol Soydan, kaleme aldığı romanda, kendi çizimlerine de yer vererek oluşturduğu fantastik bir eserinden kesitler sundu.
İslam öncesi Türk tarihi ve Türk mitolojisinin 4-5 bin yıllık birikime sahip olduğunu belirten Soydan, bu birikimin dizi ve filmlerde değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
“MİTOLOJİ İLE DİN AYNI DEĞİL”
Mitoloji ile dinin karıştırıldığına işaret eden Soydan, “Mitoloji efsanelere, destanlara, o milletin kahramanlarına dayanır ama din gibi yapılanması yoktur. İnsanlara gelecek vaat etmez, geçmişi anlatır. Eski Türklerin dini şamanizm değildi. İlk Türklerin tanrı inançları gök tanrı inancıydı. Türkler, İslam’ı kabul ettikten sonra Batı’ya yöneldi. Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar.. Cengiz’in istilasında bunun önemli bir etkisi var” diye konuştu.
“SAVAŞTA ÖLMEK VARDIR”
Türk mitolojisi ile Moğol inancı şamanizmin birleşmesinde karma bir mitolojinin ortaya çıktığını anlatan Soydan, şunları kaydetti; “Eski Türklerde yatakta ölmek ayıp sayılırdı. Savaşta ölmek vardır. Birçok yabancı dizi ve filmlerde konu edinen mitolojik inanışlar, Türklerin mitolojisi ile büyük benzerlikleri var. Türk tarihinde milliyetçilik var ama bizim bugün anladığımız gibi değil. Orada birbirini koruma ve sahip çıkma anlayışı hakim. Yani Türk olduklarını unutmuyorlar.”
“DESTANLARIMIZ, ZAFERLERİMİZ ÇOK”
Kahramanlarımız çok Amerika’nın 250 yıllık tarihi var. Örümcekten, böcekten kahramanlar üretmişler. Tarihlerinde öyle bir kahraman yok. Biz de çok büyük bir kültür hazinesi bizi bekliyor. Destanlarımız, zaferlerimiz
Kahramanlarımız çok. Bu kültür mirasının değerlendirilmesi gerekir. Belgesel, dizi ve film olarak çekilmesi lazım. Bu yapılmıyor. Çünkü motivasyon yok. Ekonomik kaynak gerekiyor. Örneğim benim kitaplarımın bu şekilde değerlendirilmesini çok isterim.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı