Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) devam ederken Türkiye, güçlü iklim hedefleri koymadığı konusunda eleştiriliyor. İklim değişikliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarına göre Türkiye’nin 2053’te karbon nötr olabilmesi için 2030’a kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerekiyor.
Bilimsel çalışmalara göre güçlü iklim hedefi Türkiye için bir külfet değil. Aksine ekonomik büyüme, enflasyonla mücadele, yoksulluğun giderilmesi, enerjide bağımsızlık, katma değerli üretim gibi birçok ekonomik fayda barındırıyor.
Enflasyonda yedi puan düşüş
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nin (SEFİA) “Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi” adlı raporuna göre yenilenebilir enerji kurulu gücündeki artış, elektrik faturalarını düşürerek tüketici enflasyonunu yedi puan düşürecek bir etkiye sahip.
DW Türkçe’ye konuşan SEFiA Direktörü Bengisu Özenç, 2022 yılı sonunda yayımladıkları çalışmaya göre iptal edilmiş yenilenebilir enerji ihalelerinin ya da yatırımı yapılmamış lisansların gerçekleşmiş olması durumunda Türkiye’de elektrik üretim maliyetlerinin yaklaşık yüzde 12 düşeceğini belirtiyor.
Bu düşüşün tüketici enflasyonuna yedi puanlık düşüş olarak yansıyabileceğini ifade eden Özenç, “Bildiğiniz gibi enerji maliyetleri cebimize yalnızca evimizde kullandığımız elektrik maliyeti olarak yansımıyor, iğneden ipliğe tüm tüketim ürünlerindeki enerji girdisini düşündüğümüzde refah etkisinin ne kadar yaygın olabileceğini görmek mümkün” diyor.
İthalat faturasında azalma
Türkiye’nin 2020’de 28,9 milyar dolar olan enerji ithalat faturası 2021’de yaklaşık 51 milyar, 2022’de 97,1 milyar dolara yükseldi. İthalat faturasındaki artışta Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle yükselen enerji fiyatları etkili oldu. Bu yılın 10 ayında ise 57,3 milyar dolarlık enerji ithalatı yapıldı.
Özenç, 2010’larda enerji ithalatının toplam ithalat içindeki payı ortalama yüzde 7 seviyesindeyken, bu oranın 2022’de fosil kaynak maliyetlerindeki ciddi artışla yüzde 27’ye kadar yükseldiğini söylüyor. Bu yıl enerji maliyetlerinde 2022’ye göre düşüş yaşansa da enerji ithalatının toplam ithalat içindeki payının yüzde 19’u bulduğunu belirten Özenç, “Bu rakamlar da aslında bize fosil yakıta bağımlı bir enerji altyapısının ekonomiyi dış şoklara ne kadar duyarlı hale getirdiğini açıkça gösteriyor” diye konuşuyor.
Enerji arz güvenliğini tehlikeye atmadan yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüşün mümkün olduğunu vurgulayan Özenç’e göre, buna ilişkin yapılan teknik çalışmalar kömürden çıkışla birlikte enerjide yerlilik oranının 2035’te yüzde 60’tan yüzde 75’e çıkabileceği ortaya koyuyor.
Elektrik üretiminde makul bir karbon fiyatının uygulanmasının Türkiye’yi kömürden çıkışa doğru yönlendireceğini ifade eden Özenç, ekliyor:
“Karbon fiyatı uygulamasıyla bir yandan çevresel ve sağlık maliyetlerinin azaltılması mümkün olurken diğer yandan azalan fosil yakıt talebi ithalat tutarında düşüşü beraberinde getirecektir.”
Milli gelir yüzde 7 artabilir
Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Acar’ın Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ile birlikte hazırladığı “Dual Bir Ekonomide Sürdürülebilir Büyüme ve İklim Değişikliği ile Mücadele” başlıklı TÜBİTAK projesine göre, yeşil büyüme modeli hiçbir şey yapılmadığı bir senaryoya kıyasla milli geliri yüzde 7 artırabilir.
Projede yer alan hesaplamalara göre Türkiye’de en az 1,2 milyon dolarlık bir fosil yakıt teşvik bütçesi bulunuyor. Bu ve benzeri teşviklerden vazgeçilmesinin bütçede olumlu etki yapacağına dikkat çeken projeye göre ‘kirleten öder’ prensibiyle alınan karbon vergisiyle 2040 yılında milli gelirin yüzde 2’sine tekabül eden yeni bir gelir kaynağı elde edilebilir.
Hem karbon salan sektörlerden hem de hane halklarından atmosfere saldıkları karbon oranında vergi alınması, herkesin kirlettiği oranda vergi vermesi anlamına geliyor.
İstihdam potansiyeli yüksek
Projeye göre yoksul bölgelerde yenilenebilir enerjinin istihdam yaratma potansiyeli de fosil yakıtlardan daha yüksek. Üstelik bu modelde istihdam ve gelir, düşük gelirli bölgelerde yüksek gelirli bölgelere kıyasla daha fazla artıyor.
Düşük gelirli bölgelerde kayıtlı istihdamın 2040 yılında yüzde 8,2 oranında artacağını öngören model, kayıt dışı istihdamın azalmasının yanında işsizliğin de yoksul bölgelerde daha büyük oranda azalacağına işaret ediyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre de Türkiye’nin emisyon azaltım hedefini güncellemesi yeni istihdam alanları da yaratacak. Güneş ve rüzgar enerjisi yatırımları, kömürün 5 katı istihdam potansiyeli yaratıyor.
Sağlık riski ve maliyetleri azalabilir
Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) “Türkiye’de Kronik Kömür Kirliliği: Kömürün Sağlık Yükü ve Kömür Bağımlılığını Sonlandırmak” adlı raporuna göre Türkiye’de 55 yıldır çalışan kömürlü termik santrallerin en az 200 bin kişinin erken ölümüne ve en az 320 milyar Euro sağlık maliyetine sebep olduğu tahmin ediliyor.
HEAL-Sağlık ve Çevre Birliği Kıdemli Enerji ve İklim Politikaları Danışmanı Funda Gacal, sadece elektrik üretim politikalarının 2053 net sıfır hedefine yönelik şekillendirmenin bile, sağlık sorunlarından kaynaklanacak ve üretim santralleri tarafından ödenmeyen 194 milyar Avro maliyeti önleyeceğini belirtiyor. Gacal’a göre bu rakam, aynı zamanda Türkiye’nin güncel brüt dış borcunun yüzde 44’üne denk.
DW Türkçe’ye konuşan Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan ise iklim krizini insanlığın bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en büyük sağlık tehdidi olarak tanımlıyor.
Çağlayan’a göre ortalama sıcaklıklardaki artışlar ve sıcak dalgaları kalp-damar ve akciğer sağlığını olumsuz etkilerken seller, fırtınalar gibi aşırı hava olayları yaralanmalar ve ölümlere neden oluyor. Öte yandan, iklim değişikliğinin ekosistemler ve biyofiziksel sistemler üzerindeki etkisi sonucu bulaşıcı hastalıklar ve hava yoluyla taşınan alerjenlerin artması, mahsul veriminin, su kalitesinin, güvenilir su kaynaklarının ve balık stoklarının düşmesi dolaylı sağlık risklerine yol açıyor.
Lancet sağlık dergisinin yeni yayınlanan çalışması hakkında bilgi veren Çağlayan, çalışmaya göre iki santigrat derece daha sıcak bir dünyanın insan sağlığı için yaşamsal tehlikeler içerdiğini aktarıyor.
“İklim krizinin sağlık boyutunu ele almayı ertelediğimiz her an sağlık da bir kriz alanına dönüşüyor” diyen Çağlayan, ekliyor: “İklim krizini sınırlamaya yönelik başta fosil yakıt kullanımının azaltılması olmak üzere atılacak adımlar, hava kalitesini iyileştirerek sadece yarınımızı değil bugünümüzü de daha sağlıklı hale getirecek.”
DW Türkçe’ye VPN ile nasıl ulaşabilirim?