Kendilerine yaşam koçu, nefes koçu, bilinçaltı farkındalık eğitmeni, spiritüel terapist, kişisel gelişim uzmanı, danışman gibi isimler veriyorlar. Ancak faaliyetleri bu unvanları aşıyor ve etik sınırları ihlâl ediyor. Başa vurarak panik atağı tedavi ettiklerini, telkinle kalıcı zayıflama sağladıklarını, bilinçaltı temizliği ile ağrıları iyileştirdiklerini ileri sürüyorlar. Çoğunun ne tıp eğitimleri var ne de psikoloji…
Bu örnekleri hicveden Yaşam Koçu filmi, uzman olmayan kişilerin bilim dışı uygulamalarla vadedittiği mucizevi çözümleri yeniden gündeme getirdi. Peki, filmle beraber yeniden gündeme gelen yaşam koçluğu aslında nedir, yaşam koçları hastalıkları tedavi edebilir mi?
2001 yılından beri kariyer ve yönetici koçu olarak çalışan EMCC Türkiye-Yönderlik ve Koçluk Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Demet Uyar, “En önemlisi yaşam koçu veya diğer koçluk türlerinin yaptığı şeyin terapiden farklı olduğunu bilmektir” diyor. Uyar, “Biz zaten terapi yapmadığımızı vurguluyoruz ve kişinin kendi çözümlerini bulmasını istiyoruz. Şunu çözeriz, bunu kalıcı olarak tedavi ederiz gibi hiçbir iddiamız yok” diye devam ediyor.
Koçluk, istenen hedefe ve yaşam tatminine ulaşmak için koç ve danışan arasında kurulan planlı bir gelişim ilişkisi olarak tanımlanıyor. Bu gelişim ilişkisi, kişilerin kendi özgün çözümlerini bularak hedeflerine ulaşmasını sağlamayı amaçlıyor. Yaşam koçlarının yanı sıra kariyer koçluğu, yönetici koçluğu, ilişki koçluğu gibi alt dallarda hizmet veren koçlar da var.
Koç olmak için ne yapılıyor?
Peki, nasıl koç olunuyor? İlk önce etik kodlar çerçevesinde hizmet veren uluslararası derneklere akredite olmuş bir kurumdan eğitim almak gerekiyor. En az 60 saat süren bu eğitim 3 ayda tamamlanıyor. Demet Uyar, sonraki süreci şöyle özetliyor: “Meslekte bir çok seviye var. Tecrübeniz arttıkça yazılı ve sözlü sınavlara girerek yeni belgeler alınıyor. Burada uluslararası etik kodlara bağlılığın sözünü vererek ilerliyorsunuz.”
Türkiye’de koçluk mesleğinin, 29 Haziran 2013’te Resmi Gazete’de yayınlanan standartlara göre icra edilmesi gerekiyor. Ancak mevcut işleyişte bir klinik psikolog ya da bir psikiyatrist gibi davranarak halk sağlığını tehdit eden çok sayıda örnekle karşılaşılıyor. Ruh sağlığı alanında herhangi bir uzmanlığı bulunmayan bu kişiler, katıldıkları sertifika programlarının ardından kendilerini uzman ilan ediyor. Sertifikaların hangi standartlara göre verildiğine dair ise büyük bir karmaşa ve denetimsizlik var. Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Hale Bolak Boratav, “Bir kere kişinin önce uzmanlığını alması lazım. Bir klinik psikoloji yüksek lisans eğitimi almış olabilir. Onun üzerine bir sanat terapisi sertifika programından geçebilir veya bir dans terapisi sertifika programından geçebilir” diye konuşuyor.
Türkiye’deki mevcut yasa ve yönetmeliklere göre psikoterapi yapma yetkisi psikiyatristlere ve klinik psikologlara ait. Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Hale Bolak Boratav, kişilerin psikolojik rahatsızlıklarını tedavi ettirmek için değil yaşam amaçlarını güvenilir bir kişiyle masaya yatırmak için yaşam koçuna gitmeleri gerektiğini vurguluyor. “Bir profesyonel koç, hangi konuların koçlukla ilgili olduğunu iyi bilir. Sınırlarını iyi çizer ve bunların içinde kalmasını bilir.”
“İlgi artsa da meslek bebeklik çağında”
EMCC Türkiye – Yönderlik ve Koçluk Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Demet Uyar, son yıllarda popülerliği artan koçluk mesleğinin hâlâ bebeklik çağında olduğuna dikkat çekiyor. Uyar’a göre koçluğa olan ilgi artmaya devam edecek. Ancak bu artış yeni sorunları da beraberinde getirebilir.
“Yaşam koçu tedavi etmez, terapi yapmaz. Kişilerin hayatlarını teslim ederken daha hassas davranması gerekiyor. Bugün bir hekime tedaviye gittiğimizde bile mutlaka ikinci bir görüş aldığımız durumlar oluyor mesela. Kişiler, bir ilanda görüp ‘Şunu da çözüyor musunuz?’ diye sorabiliyorlar. Karşıdaki ‘Tamam, çözerim’ dediğinde herhangi bir referans kontrolünü yapmadan ona gidebiliyorlar. Koçunu seçmeden önce nereden sertifika aldığını sorması gerekiyor. Herhangi bir derneğe üye mi, eğitimi akredite mi bunlara mutlaka bakması gerekiyor. Bu uzmanlığı nereden edindiğini öğrenmeden hemen tedaviye giden bilinçsiz tüketicilerin durumu, gerçekten üzücü.”
“Şarlatan her derde deva olacağını iddia edebiliyor”
Panik ataktan kansere,diyabetten sırt ağrısına kadar uzanan geniş bir alanda çalıştıklarını ileri süren bu kişiler kısa sürede büyük değişimler yarattıklarını iddia ediyor. “Bilim insanları, uzman psikologlar kendi disiplinleri içinde kalmaya özen gösterirler” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Bolak Boratav, “Oysa şarlatan her derde deva olacağını iddia edebiliyor” diyor.
Peki toplumda bilim dışı yöntemlerle tedavi olma eğilim neden artıyor? TTB Başkanı Korur Fincancı, bunun sağlık alanında izlenen neoliberal politikaların bir sonucu olduğunu söylüyor.
“Aslında neoliberal sistem bütün dünyada bilimsel bilgiyi değersizleştirerek ve hakikat ötesi bir çağda bilinmezliği öne çıkararak bir belirsizlik rejimi yaratıyor. Bu bilim alanına da yansıyor. İnsanların bilgiyi teyit edebilecekleri, doğrulama çalışması yapabilecekleri araçlarla ilgili de sorunlar var. İnsanların kaçınılmaz olarak kafası karışıyor.”
Prof. Dr. Bolak Boratav’a göre ise sahte ruh sağlığı uzmanlarının tercih edilmesine neden olan düşünme biçimi, pandemide aşı karşıtlığıyla kendini göstermişti: “Aynı düşünceden, aynı alışkanlıklarından besleniyor. Bunun temeli, bilim insanlarıyla büyük ilaç şirketlerinin ortak bir çıkar ilişkisinde olduğu düşüncesine dayanıyor.”
Öte yandan aldıkları sertifikalarla uzman olduklarını savunan bu kişiler, insanların yaşadığı travmalar nedeniyle hastalıklara yakalandığını ileri sürüyor. Terapiyle meme kanserini iyileştirdiğini savunan bir kişi, bu kanserin nedeninin anneye duyulan öfke olduğunu iddia ediyor. Peki, travmalar hastalıkların nedeni olabilir mi? TTB Başkanı Korur Fincancı, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Travmaya bağlı olarak bizim bedenselleştirme dediğimiz bedende görülen bir takım yakınmalar olabilir. Ama biz önce bu bir bedenselleştirme midir yoksa doğrudan bedenden kaynaklı bir sorunla mı ilgidir bunu araştırırız. Ama hekim olmayan birinin bunu araştırma ve doğru tanıyı koyabilme olanağı yok.”
Peki, travmaya bağlı sağlık sorunu yalnızca terapiyle iyileştirilebilir mi? “Örneğin bir kişinin travma etkisi ile sırt ağrıları olabilir. Ama bu sırt ağrılarının giderilmesinde sadece ruhsal destek yetmez. O sırt ağrılarına yol açan kaslardaki kasılmanın da tedavi edilmesi gerekir.”
TTB: Şikayet alıyoruz ama bu kişiler hekim değil
Kişilerin ruh ve beden sağlığına ciddi zararlar veren bu uygulamalar, önemli sağlık sorunlarının tedavisiz kalmasına neden olabiliyor. TTB Başkanı Korur Fincancı, çok sayıda şikayet aldıklarını belirterek şunları aktarıyor:
“Sonrasında bir muhatap bulma olanakları da olmuyor ne yazık ki ancak savcılık üzerinden suç duyuruları olabiliyor. Bize başvurduklarında biz de çaresiz kalıyoruz. Çünkü bu insanlar hekim değil. Aslında bunun Sağlık Bakanlığı’nın yani sağlık otoritesinin denetlemesi kontrol altında tutarak engellemesi gerekiyor.”
“Ruh sağlığı meslek yasası çıkarılmalı”
Koçluk, danışmanlık adı altında psikoterapi yapma girişiminde bulunan ve hastalıkları iyileştirdiklerini iddia eden bu kişilerin durdurulması için ne yapılmalı? Uzmanlar, yasal boşluğa dikkat çekerek, görev ve sorumlulukların net bir biçimde belirlendiği bir ruh sağlığı yasasının çıkarılması gerektiğini vurguluyor. Bu arada ruh sağlığı alanında çalışmalar yürüten dernekler, bir yasa taslağı hazırladı. Bu yasayla, ruh sağlığı hizmetlerine erişimin düzenlemesi, danışanların haklarının korunması, tedavi ve hizmet standartlarının belirlenmesi hedefleniyor.
DW Türkçe’ye engelsiz nasıl erişebilirim?