Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Anagold Çöpler Altın Madeni’nde yığın liç alanının kayması sonucu toprak altında kalan 9 işçi henüz bulunamazken yaşanan felaket, bölgede bulunan herkesi etkileyebilecek ciddi çevresel riskler barındırıyor.
Felaketin boyutlarının ortaya çıkması için yanıtlanması gereken pek çok soru da bulunuyor.
Anagold’un açıklamasına göre kaza yığın liç alanında gerçekleşirken atık depolama havuzu olaydan etkilenmedi. Şirket, kayma nedeniyle çevresel herhangi bir kirlilik yaşanmadığını, altı noktadan alınan yüzey suyu numunelerinde de kirliliğe rastlanmadığını iddia etti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da “maden sahasında yaşanan toprak kayması sırasında” akan malzemenin Fırat Nehri’ne ulaşmasının engellenmesi için Sabırlı Deresi’nin Fırat Nehri’ne ulaştığı menfezin kapaklarının kapatıldığını, Sabırlı ve Çöpler Dereleri ve Fırat Nehri boyunca belirlenmiş noktalardan rutin olarak alınan anlık numunelerde “şu an için bir kirlilik tespit edilmediğini” duyurdu. Peki “kirlilik tespit edilmedi” demek için erken mi?
Uzman ekipte kimler yer alıyor?
Bakanlığın açıklamasına göre jeoloji, maden ve çevre alanında uzman 10 bilim insanı ile sahada çalışmalar sürüyor. Alanda görevlendirilen uzman ekibinde kimlerin yer aldığı ise kamuoyuna açıklanmadı. Sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar çalışmaların şeffaf yürütülmediği, bölgede denetimlerin bağımsız bir ekip tarafından yapılması gerektiği görüşünde.
Maden sahasında incelemelerde bulunan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıklamasına göre, kayan kütlenin toplam hacmi 10 milyon metreküp. Yerlikaya, “Hareket yaklaşık 200 metre yüksekliğe sahip bir yamaç boyunca oldu. Kayan kütlenin toplam hacminin şimdilik hesaplarda 10 milyon metreküp olduğu, bu kütlenin de yaklaşık 800 metre kadar hareket ettiği ve hareket hızının ortalama saniyede 10 metre olduğu öngörülüyor” dedi.
Kütle ne gibi kimyasalları barındırıyor?
DW Türkçe’ye konuşan Anagold’un eski bir maden çalışanı, “Burası devlet tarafından yeterli seviyede kontrol edilmeyen bir maden. Olay bağıra bağıra geldi. Toprak kayması deniyor ya, öyle bir şey yok. O toprak değil, liç. Yani içinde cevher olan, ağır metal olan maden yığını, siyanürle kontamine. Bu zehirli toprak iki milyon metreküp sağa sola saçıldı minimumda. Ve yarısı kontrolsüz alanda. Şu anda yağışla yer altı sularına karışması yüzde 99 ihtimal” diyor.
Yığın liç alanı neden kaydı?
Liç yığının neden kaydığına ilişkin kamuoyuna resmi bir açıklama da yapılmadı. Anagold’un eski çalışanının verdiği bilgiye göre felaketin ortaya çıkmasındaki ana etken yığın liç alanına siyanürlü solüsyonun kontrolsüz bir şekilde basılması.
Anagold eski çalışanı: Sebebi kontrolsüz solüsyon basımı
Liç yığınının 1 milyon metreküpünün atık barajının olduğu havzaya, 1 milyon metreküpünün de maden ocağının içine aktığı bilgisini veren Anagold madeni eski çalışanı, “Tahmini 2 milyon metreküp diye düşünüyoruz. Daha büyük de olabilir. Felaket bu. Mısır piramidi alttan çöktü. Sebebi de kontrolsüz şekilde solüsyon basımı ve solüsyon basımının aşırı olmasından kaynaklanan deformasyonların takip edilmemesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması yerine tutup bir de üstüne yük yüklemeleri. Yani bırakın devleti, orada çalışan mühendislerin hepsi suçludur” ifadelerini kullanıyor.
Anagold’un eski çalışanı, milyon metreküplük bir malzemeyi durdurmanın teknik olarak mümkün olmadığını belirterek yayılmanın da devam ettiğine işaret ediyor.
Toprak kaymasıyla ilgili olarak başlatılan soruşturmada şimdiye dek 7 kişinin gözaltına alındığı, gözaltına alınanların maden ocağını işleten şirkette yönetici ve idareci pozisyonunda çalıştığı duyuruldu.
Peki yığın liçinde sistem nasıl işliyor? Altın madenciliğinde yapılan yığın liçi sırasında çok uzun süreler siyanürlü su liçin üzerine veriliyor. Nedeni altını çöktürebilmek. Bu işlem öncesinde ise kimyasalların toprağa ve yeraltı sularına karışmasını önlemek için yığın liçi yapılan alanın altına membran denilen sızdırmaz bir tabaka konuluyor. Bunun altında da killi bir tabaka bulunuyor.
Toprakla alışverişine engel var mı?
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı alınan numunelerde şu an için bir kirlilik tespit edilmediğini duyursa da uzmanlara göre yayılan alan hiçbir şekilde koruma içermediği için siyanür ve diğer ağır metallerin toprağa karışmaması imkansız.
DW Türkçe’ye konuşan TEMA Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, kayan alanda kimyasalların toprağa karışmasını önleyecek bir membran ve dolayısıyla koruma olmadığına dikkat çekiyor.
“Kaydıktan sonra 30-40 metre yüksekliğinde olan en az 1 kilometre boyunda eninin de çok dar olmadığı bir alandan bahsediyoruz. Kaymanın da devam ettiği söyleniyor. Ve bu alanda ne membran var ne kil” diyen Ataç, “Dolayısıyla şu anda üstteki yığınla alttaki toprak arasında bir alışveriş var. O siyanürlü toprak direkt toprakla temas halinde ve toprakla temas ettiği zaman suyu aşağıya getirir” diyor.
Söz konusu kütleyi su miktarının gittikçe arttığı sulu bir çamur olarak tarif eden Ataç, yağmurla su miktarı arttıkça aşağı geçirme ihtimalinin de arttığını vurguluyor.
Menfezleri kapatmak Fırat’a ulaşmasını önler mi?
Yığın liç alanından akan malzemenin Fırat’a ulaşmasını engellemek için kamu yetkilileri menfezlerin kapatıldığını duyurdu. Uzmanlara göre ise bu gerekli bir önlem olsa da siyanürlü malzemenin yeraltı sularından Fırat’a karışmasını engellemeyecek.
Siyanürlü malzemenin toprağa ne kadar karıştığının tahlillerle ölçülmesi gerektiğini belirten Deniz Ataç, “Eğer aşağıya inerse ki inme ihtimali de çok yüksek, o zaman akiferlere kadar gider bu iş. Zaten membranı serme sebepleri bu. O zaman sermezlerdi. Ancak şu anda bir kilometrede ve Fırat’ın da dibinde. Gittiği akifer de Fırat’ın dibinde. Dolayısıyla sızma demek çok iyimserlik olur” diye ekliyor.
DW Türkçe’ye konuşan metalurji yüksek mühendisi Cemalettin Küçük ise kayan kimyasal kütlenin yaklaşık 27 milyon ton ağırlığında olduğunu, yığın halindeyken de kimyasal olarak etrafı kirlettiğini, şimdi kaymasıyla birlikte ise zemin altından kaçakların kaçınılmaz olduğunu, artık dere yatağına indiğini anlatıyor.
“Bu olay iki üç yıl önce de olabilirdi, elli yıl sonra da olabilirdi. Biz meseleyi konuşurken elli yıllık, yüz yıllık süreci konuşuyoruz. Onun için bugün burada önlem aldık, çözdük, engellemeye çalıştık biçimindeki yaklaşımların hiçbirini doğru bulmuyoruz” diyen Küçük’e göre, menfezler kapatılsa bile söz konusu kimyasallar zeminden Fırat’a karışacak.
Küçük, “Zaten maden çukuruna indi. Maden çukuruna hem su gelir hem geriye gider. Yeraltı akiferlerine 400 metre derinliği var oranın. Öteki taraftan derenin yatağının altı geçirgendir. Sadece baraja uçtu uçmadı biçimindeki tartışma doğru değil. Burası zaten barajın içinde, Karasu’nun, Fırat’ın içinde bir yer” diye konuşuyor.
Çalışmalar şeffaf yürütülüyor mu?
Öte yandan Deniz Ataç, yıkım esnasında siyanür borularının da toprağın altında kaldığına işaret ediyor. “O boruların içinde kapatmadan önce hiç mi siyanür kalmamıştı” diye soran Ataç, kütleden tesisin ön tarafına kayma olursa siyanür depolarının da etkilenebileceğine ve riskin daha da büyüyeceğine dikkat çekiyor. Ataç Fırat havzasında bulunan tesisin en baştan hiç yapılmaması gerektiği görüşünde.
Sahada yapılan çalışmaların ise şeffaf bir şekilde yürütülmediğini düşünen Ataç, “Hiçbir maden şirketi burada bu kadar ağır metal bulduk demez. Öte yandan yetkililer orada kirliliğin olmadığına bu kadar eminlerse bağımsız bir ekip oluştururlar. Bizim tecrübelerimize göre temiz dedikleri yerler de çok temiz çıkmıyor” diyor.
“Şirketin taahhütleri gerekçe gösterildi”
Cemalettin Küçük ise Anagold altın madenine ilişkin daha önce yapılan bilirkişi keşiflerinde yer aldığını belirtiyor. Küçük, bu keşifler esnasında yığın liç alanının kayabileceğini belirtse şirketin verdiği taahhütler gerekçe gösterilerek uyarılarının dikkate alınmadığını söylüyor. Bu konunun şirketlerin inisiyatifine bırakılmayacağının bir kez daha görüldüğünün altını çizen Küçük, yapılan denetimlerin de etkin olmadığı görüşünde:
“Bugün derhal soruşturma aşamasında Çevre İl Müdürlüğü’nün sorguya alınması ve bunların hesabını vermesi gerekiyor. Tabii tek Çevre İl Müdürü değil. Buraya izin vermiş Bakanlık dahil, yani bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aday olmuş Murat Kurum dahil hesap vermesi lazım. Geçmişinde buralarda imzaları var. Yani öyle 700 bin lira ceza yazdık, şu kadar gün kapattıkla geçecek bir şey değil. Geleceğimiz söz konusu.”
Anagold ÇED yönetmeliğine uydu mu?
Murat Kurum, maden işletmesine Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararının Bakanlığı döneminde verilmesine ilişkin eleştirilere yanıt olarak “Bakanlığım döneminde, söz konusu bu işletmeye verilen ÇED raporunu dile getiriyorlar. Çevre Bakanlığı sadece çevresel etkileri denetler. İşletme; çevreye, doğaya zarar veriyor mu? Vermiyor mu? Buna bakar… Çevre Bakanlığı işletmenin kapasite artışı kararını vermez, veremez, çünkü böyle bir yetkisi yoktur. Sadece ve sadece kapasite artışının çevreye etkisini ölçer, onaylar ya da onaylamaz” dedi.
Kurum, maden işletmesinin çevre mevzuatına uygun iş yapıp yapmadığının 135 kez denetlendiğini söyledi.
Liç yığınının kaymasıyla ortaya çıkan felaketin, Anagold’un ÇED yönetmeliğine uymadığı için mi gerçekleştiği sorusu ise belirsizliğini koruyor.
DW Türkçe’ye konuşan Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden Onur Kaptan Koçoğlu, Anagold Çöpler Altın Madeni’nin lisanslı bir tesis olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın web sitesinde yer aldığını belirterek “Burası güvenlik ve çevresel önlemlerin hepsini almış ki böyle bir lisansı almış. Bakanlığın lisanslı, uygun tesisler listesinde. Ancak ÇED’de verilen taahhütler yerine getirilmemiş ise ya da bunların denetimi yapılmamışsa Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü ya da o lisansı veren kurum yani Bakanlık o anlamda sorumlu olur” diyor.
Koçoğlu’nun verdiği bilgiye göre denetimlerin hangi sıklıkla nasıl yapılacağına da Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı karar veriyor.
Halk sağlığı riskleri neler?
Siyanür işlemi sırasında altınla birlikte çözülen çinko, nikel, bakır, demir, arsenik gibi ağır metallerin ise insan sağlığına ciddi etkileri söz konusu.
DW Türkçe’ye konuşan Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Dr. Ahmet Soysal, yıllarca sürecek olan ağır metal kirliliğine dikkat çekiyor. Soysal, “İliç’teki riskin büyük bir kısmı altın ve gümüş dışındaki diğer ağır metallerden kaynaklanıyor. Yağmur yağdığı zaman o ağır metaller de toprağın alt kısımlarında karışma yapabiliyor. O nedenle riskin sadece siyanüre değil, diğer ağır metallere de bağlı olarak çoğalması söz konusu” diyor.
Soysal’a göre yaşanan olay çok geniş bir coğrafyayı etkileyebilir. Kimyasal kütlenin Fırat’a karışma riskine dikkat çeken Soysal, Fırat’ın bazı yerlerde içme suyu olarak da kullanıldığını, dolayısıyla durumun çok sıkıntılı olduğunu dile getiriyor.
Siyanürle işlem yapan madenler, onlarca yıl bulunduğu bölgede ağır metal kirliliği riski ve bunun yiyecek ve besinler yoluyla insana ulaşma tehlikesine yol açıyor.
Soysal, “İnsanlar ağır metalleri gıdalar yoluyla, içtikleri sular yoluyla, ağız yoluyla aldıkları vakit, bu ağır metaller vücuttan tekrar süzülüp atılamıyor ve vücutta birikiyor. Belli bir eşik değeri de geçtikten sonra başta kanserler, nörolojik hastalıklar olmak üzere veyahut da çocukların gelişiminde otizm veyahut da bilişsel gelişimde kirlilik olmak üzere çeşitli sağlık tablolarına yol açıyor” bilgisini veriyor.
Maden şirketlerinin faaliyetlerini sonlandırdıktan sonra bulundukları alandaki sorumluluklarının beş yılla sınırlı tutulduğunu ifade eden Soysal, “Ancak ağır metal kirliliğinin, bu ağır metallerin, bu alanlardan sızması, yer altı yer üstü su kaynaklarını kirletmesi, besin zincirine girmesi ve insanlara ulaşması onlarca, yüzlerce yıl sürecek bir tehdittir. Orada oluşan atık denizi bir kaza olmasa bile yer altı ve yer üstü su kaynakları ve güvenilir tarım konusunda her zaman için bir risk kaynağı olacaktır” diye ekliyor.