İslamcı çevrelerin söylemleri siyasete nasıl etki ediyor?
Aralarında İsmailağa Cemaati’nin de bulunduğu bazı dini grupların İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarının …
Aralarında İsmailağa Cemaati’nin de bulunduğu bazı dini grupların İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarının ardından Türkiye geçen yıl sözleşmeden çekildi. Müdafaa-i İslam Hareketi adlı bir grup dört ayda 14 festivalin talepleri üzerine iptal ettirdiğini duyurdu. Şarkıcı Gülşen, imam hatiplilere hakaret ettiği iddiasıyla hedef gösterildi, ardından tutuklandı. Son olarak “Büyük Aile Buluşması” adı altında İslamcı çevreler bir araya gelerek LGBTİ hareketi karşıtı bir miting düzenledi.
Türkiye’de toplumsal meseleler konusunda dini söylemin giderek daha fazla görünür olduğu bir dönem yaşanıyor. Bu görünürlüğün sonuçlarından biri, cemaatlerin ve İslamcı grupların kamusal alana ilişkin taleplerinin hızla karşılık bulması.
“Aile kurumu tehdit altında” vurgusu
İslamcı grupların söylemlerinde “aile” vurgusunun ön plana çıktığı görülüyor. İstanbul Saraçhane’de Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu’nun öncülüğünde düzenlenen “Büyük Aile Buluşması” adlı LGBTİ karşıtı mitingin ana argümanı, “aile kurumunun LGBTİ’lerin tehdidi altında olduğu” idi. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecinde de cemaatler sözleşmenin aileleri parçaladığını iddia etmişti.
DW Türkçe’ye konuşan Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu Başkanı Kürşat Mican, LGBTİ hareketini “akım” olarak nitelendiriyor.
Mican, “Milletler hep akımlarla bozulur. Bir ulusu, vatanı, bayrağı ayakta tutan millettir. Milletin de çekirdeği ailedir. Ailenin olmaması milletin çöküşüne sebebiyet verir. Biz Anayasa’nın 41. maddesindeki hakkımızı istiyoruz: Ailenin korunması” iddiasında bulunuyor.
Mican’ın işaret ettiği maddede “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” deniliyor.
Kürşat Mican’ın “değerlere yönelik saldırılar”a karşı kurulduğunu söylediği Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu’nun bileşenleri arasında “Fatih’in Torunları”, “Fetih 1453”, “Büyük Osmanlı Derneği”, “Yesevi Alperenler Derneği” gibi dernekler var.
Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Ateş Altınordu ise dünyadaki diğer aşırı sağ akımlarda olduğu gibi Türkiye’de de İslamcı çevrelerin siyasete etki eden söylemlerinde yasalara sıklıkla vurgu yapıldığına dikkati çekiyor:
“ABD’deki birtakım muhafazakar hareketlerde kullanılan yöntemlerle benzerlikler var. Örneğin, kürtaj karşıtı hareketin motivasyonu dini olsa da kamusal alanda genelde dini söylemlerden kaçınarak ‘hayat hakkı’ gibi söylemleri kullanıyorlar.”
Toplumsal meselelerin çözümü için dini söylemin ön plana çıkarılması sadece cemaat ya da İslamcı çevreler tarafından yapılmıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da kadın ve LGBTİ haklarından aile kavramına kadar farklı konularda sözünü söylemekten kaçınmıyor. Altınordu tam da bu sebeple RTÜK’ün LGBTİ karşıtı mitingin tanıtım videosunu “kamu spotu” olarak önermesine şaşırmamak gerektiğini belirtiyor.
“Kendilerini ‘saldırı’ altında gibi sunuyorlar”
Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu Başkanı Kürşat Mican’a göre, yeni kuşaklar dini ve milli değerlerden uzaklaştığı için tehdit altında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dindar nesil yetiştireceğiz” sözlerini akla getiren Mican, “Sadece tüketmeye yönelik, gündelik yaşantıya adapte bir gençlik istiyorlar. Ailesini, değerlerini, ülkesini, geleceğini düşünmeyen bir gençlik istiyorlar” ifadelerini kullanıyor.
Peki Mican’ın bahsettiği gençliği isteyenler kim?
Mican bu sorumuza “küresel lobiler” cevabını veriyor. Kürşat Mican’a göre, İtalya’da sandıktan birinci çıkan aşırı sağcı Giorgia Meloni de bu lobilerin farkında.
Sabancı Üniversitesi’nden Ateş Altınordu, egemen konumda olan grupların kendilerini “mağdur” ya da “saldırı” altında gibi sunmalarının sık uygulanan popülist bir taktik olduğu kanaatinde. Öte yandan, Altınordu’ya göre “küresel komplo” söyleminin toplumda da karşılığı var:
“Antiemperyalizm üzerinden Vatan Partisi ile İsmailağa Cemaati birbirine bağlanabiliyor.”
LGBTİ karşıtı mitinge İslami grupların yanı sıra Vatan Partisi ve Cumhuriyet Kadınları Derneği de katılmıştı.
“Amaç, seçimi değerler üzerinden oylamaya dönüştürmek”
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü Genel Direktörü Seren Selvi Korkmaz, AKP iktidarının dini grupların siyasetteki etkisini artıran bir strateji izlediğini söylüyor. “Son dönemde laik-dindar eksenini yeniden devreye sokan eylemlilikler aslında seçim sürecinin de bir parçası” diyor. Korkmaz’a göre, AKP seçime giderken kendi tabanını koruyabilmesi ve kararsızları ikna edebilmesi için kimlik siyasetine bir bakıma muhtaç kalıyor. Korkmaz, “Ekonomik vaat sunması pek mümkün görünmüyor mevcut şartlarda. Amaç, seçimi değerler ve kimlikler üzerinden oylamaya dönüştürmek” diye konuşuyor.
Dolayısıyla dini söylemin siyaset sahnesinde ön planda olmasını, seçim sürecinde kimlikler üzerinden kutuplaştırıcı eylemlere ihtiyaç duyulacak olmasına bağlıyor, “İktidarın kimlik siyasetine çekilmesi en güvenli liman ve belki de son sığınak” diyor.
Korkmaz, iktidarın darbe girişiminden sonra Gülen Cemaati’yle mücadeleye başlasa da diğer cemaatlerle işbirliği yapmayı tercih ettiğini de söylüyor. Kitlesini cemaatler aracılığıyla konsolide ettiğini hatırlatarak hizmet dağıtımlarının da bu yolla ilerlediğini dile getiriyor.
“Cemaatler bir çeşit iktidarın kendini var ettiği sosyal dizaynın parçası. İktidarın istediği yaşam tarzına cemaatler aracılığıyla rıza üretiliyor.”
Ateş Altınordu da hükümet partisi ve cemaatler arasında Türkiye siyasetinin her döneminde ittifak kurulduğunu ancak mevcut dönemde bu ittifakın değişik bir biçim aldığını savunuyor. İslamcı grupların bu denli ön plana çıkmasında, söz konusu ittifakın da etkili olduğu görüşünde.
“Cemaatler hükümete arka çıkıyorlar ve bunun karşılığında da hükümet partisi onlara ayrıcalıklar sağlıyor. Bu ayrıcalıklar kamu yararına vakıf statüsü kazanmak da olabilir, belli bir araziyi düşük ücretle kiralamak da.”