Mehmet Şimşek’in 100 günü: Ekonomiye güven sağlandı mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonominin başına getirdiği Mehmet Şimşek, görevdeki ilk 100 gününü doldurdu. Bu dönemde bazı olumlu adımlar atılsa da, ekonomide şeffaflık ve güven ortamı henüz sağlanmış değil.
“Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 3 Haziran’da Türkiye ekonomisinin başına getirilen Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini devralırken bu çarpıcı sözleri söylemişti.
Uluslararası piyasalarda tanınan bir isim olan Şimşek’in ‘rasyonele dönüş’ten kastı, Erdoğan’ın talimatı ile uygulamaya konan faiz indirimi politikasının rafa kaldırılması ve Türkiye ekonomisinin yeniden ‘güvenilir’ olarak algılanacağı bir döneme girmekti.
Peki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ilk 100 günde bu rota değişikliğini hayata geçirebildi mi, ekonomiye olan güveni yeniden sağlayabildi mi?
Vatandaş “düzelme yok” diyor
Sokaktaki vatandaşa göre, her geçen gün artan hayat pahalılığı ve ücretliler üzerindeki vergi yükleri nedeniyle ekonomide düzelme değil, hâlâ ciddi bir bozulma yaşanıyor.
DW Türkçe’ye konuşan market işletmecisi Serkan Adıgüzel, “Ben bir esnaf olarak ekonomide bir iyileşme görmüyorum” diyor.
Mehmet Şimşek’in ekonominin başında olduğu son 100 günde iğneden ipliğe her şeye zam gelmeye devam ettiğini dile getiren Adıgüzel, önceki Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’yi hatırlatarak, şunları söylüyor:
“Nebati’den de memnun değildik ama Şimşek gelince de akaryakıttan gıdaya zam yağmuru artarak sürüyor. Ekonominin bu şekilde nasıl düzeleceğini bilmiyorum. Bizim de müşterinin de alım gücümüz çok düştü. Değil bir yıl sonrayı, bir gün sonrayı bile planlayamıyoruz.”
“Alım gücümüz sürekli azalıyor”
Özel bir şirkette çalışan Selma Demir de ekonomide hiçbir iyileşme olmamasından yakınıyor.
Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin son üç ayda yaptığı faiz artırımı ve vergi artışları gibi düzenlemelerin ücretli kesim açısından daha fazla yoksulluk getirdiğini söyleyen Demir, “Her geçen gün alım gücümüzün azaldığını söyleyebilirim. Çalışan insanlar olarak bizler ciddi bir geçim mücadelesi veriyoruz. Memurlara bile yapılan zam ortada. Açıkçası gelecek açısından hiç umudum yok” diye konuşuyor.
Türkiye’de vatandaşlar açısından ekonomide kayda değer bir düzelme olmasa da, Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimi son 100 günde, ekonomide yaşanan eksen kaymasına karşı bir dizi adım atmayı başardı.
Şimşek’in göreve gelmesinden birkaç gün sonra, 9 Haziran’da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) başına ABD ve Avrupa finans dünyasında tanınan bir isim olan Hafize Gaye Erkan getirildi. Aynı günlerde Erdoğan, ‘Faiz artışını kabullendik’ açıklamasıyla, yeni dönemin işaret fişeğini atmış oldu. Böylelikle Merkez Bankası, Eylül 2021’de başlayan faiz indirim sürecine son verdi.
Faiz artırımı yetecek mi?
Bu dönemde yüzde 19’dan yüzde 8,5’e kadar indirilen politika faizi, Haziran sonunda yüzde 15’e çıkarıldı. Temmuz ayında yüzde 17,5’e çıkarılan faiz, son olarak 25 Ağustos’ta gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında beklentileri aşarak yüzde 25’e yükseltildi. Türkiye’nin yüksek enflasyon karşısında faiz artırımına dönmüş olması hem yurt içi hem de yurtdışı piyasalar ve yatırımcılar açısından olumlu karşılandı.
Ancak Erdoğan’ın ekonomi yönetimi üzerindeki gölgesi, faiz artırımlarının beklentilerin çok altında kalmasına neden oldu. Şimşek ve ekibinin enflasyonla gerçek bir mücadele yürütebilmesi için politika faizinin yüzde 40’lara kadar çıkarılması gerektiği belirtiliyor. Fakat ekonomi oyuncuları içerisinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomide ciddi bir durgunluğa yol açabilecek böylesi bir faiz artışına izin vermeyeceği görüşü hâkim.
“Rasyonel politikalara dönüş lafı havada kaldı”
DW Türkçe’ye konuşan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman’a göre, Mehmet Şimşek öncesinde ekonomi yönetiminin Erdoğan’ın talimatları ile uyguladığı yanlış politikalardan dönüş o kadar kolay olmayacak.
Şimşek ve ekibinin, önceki dönemde ‘regülasyon’ adıyla finans ve özel sektörde yapılan ve çokça eleştirilen düzenlemeleri kaldırmadığını, sadece yumuşattığını dile getiren Prof. Konukman, “Geçmiş dönemin hataları tümüyle tasfiye edilmedi. Bu nedenle rasyonel politikalara dönüş lafı havada kaldı” diyor.
31 Mart 2024’te yapılması beklenen yerel seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomide köklü bir değişime müsaade etmeyeceğini savunan Konukman’a göre, faiz indirimleri ve iş dünyası ile yaşadığı gerilimler nedeniyle eleştirilen eski Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun finans sektörünü kontrol eden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BBDK) başına getirilmesi de eski politikaların tam olarak terk edilmediğinin bir kanıtı.
“Şeffaf bir ekonomi politikası göremiyoruz”
Öte yandan faiz artırımına geçiş ve döviz kurlarına müdahalenin sınırlandırılması gibi uygulamaların Mehmet Şimşek’in performansı açısından doğru adımlar olduğunu kaydeden Konukman, “Böylece politika faizi ile bankaların mevduat faizlerinde kopan bağ yeniden kurulmuş oldu. Bu olumlu bir gelişme” diyor.
Bununla birlikte kamu kurumlarına yönelik olarak yayınlanan tasarruf genelgesinde Cumhurbaşkanlığı harcamalarının dışarıda tutulduğuna işaret eden Konukman, “Dolayısıyla Şimşek döneminde henüz şeffaf ve kapsamlı bir ekonomi politikası göremiyoruz. Daha net bir politika için yerel seçim sonrası bekleniyor olabilir” diye konuşuyor.
Türkiye’nin risk algısında düzelme
Her şeye rağmen faiz artırımlarının sürmesi ve Bakan Şimşek’in genellikle sosyal medya hesabından yaptığı sözlü yönlendirmeler, Türkiye ekonomisine ilişkin beklentileri belirli ölçüde düzeltmeyi başardı. Şimşek ve Erkan, yaz ayları boyunca hem Avrupalı ve ABD’li yatırımcılarla hem de Körfez ülkelerinin yatırımcıları ile bir araya geldi ve Türkiye ekonomisinin yeni dönem hedeflerini anlatarak yatırım çekmeye çalıştılar. 28 Mayıs seçimleri öncesinde 700 puanı aşan Türkiye’nin kredi risk primi (CDS), Eylül başı itibariyle 400 puanın altına inmiş durumda.
Yeni ekonomi yönetiminin ilk 100 gününde ihracatçı şirketler ile küçük ve orta ölçekli işletmelerin kredi kaynaklarına daha rahat ulaşması konusunda bazı düzenlemeler yapılırken, 1 Eylül itibariyle 3 trilyon TL büyüklüğe ulaşan Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasından kademeli olarak çıkış için bankaların TL mevduatları özendirecek adımlar atmasına yönelik harekete geçildi.
Enflasyonda yükseliş sürüyor
Buna karşın, 5 Temmuz’da Türkiye’nin bütçe açığını gidermek amacıyla uygulamaya konan kapsamlı vergi artışları, Türkiye’de iğneden ipliğe tüm mal ve hizmetlere zam yapılmasının önünü açtı. Mehmet Şimşek göreve geldiğinde yüzde 38 olan yıllık enflasyon, Eylül 2023 itibariyle yüzde 59’a yükseldi. Bu dönemde Türk Lirası da ABD Doları ve Euro’ya karşı tarihinin en düşük seviyesini gördü.
Enflasyondaki yükselişin önümüzdeki aylarda da sürmesi bekleniyor. TCMB Başkanı Erkan, yıl sonu için tahminlerinin yüzde 58 olduğunu açıklamıştı. Ancak bu beklentinin henüz Ağustos ayında gerçekleşmiş olması, yıl sonunda enflasyonunun yüzde 70’lere çıkabileceği ihtimalini güçlendirdi. Hatta 6 Eylül’de açıklanan 3 yıllık yeni Orta Vadeli Program’da (OVP) da 2023 yılsonu enflasyon beklentisi yüzde 65’e çıkarıldı.
Bununla birlikte hem ulusal hem uluslararası yatırımcıların merakla beklediği OVP’de yer alan büyüme, enflasyon, bütçe açığı gibi makro verilere ilişkin öngörüler önceki OVP’lere göre daha gerçekçi bulunsa da, hâlâ kapsamlı bir ‘istikrar programı’ açıklanmamış olması, yerel seçim sonrasına kadar enflasyonla mücadelenin ‘düşük yoğunluklu’ sürdürüleceğine dair görüşleri güçlendirdi.
“Ekonomide belirsizlik devam ediyor”
Peki önümüzdeki aylarda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibi, ekonomide nasıl bir rota izleyecek?
DW Türkçe’ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin, bu soruya “Seçime kadar mevcut politikalar korunacak. Ama seçimden sonra siyasi ve hukuki açılımlar olmadan, Şimşek’in tek başına ekonomide yapabileceği çok bir şey yok” yanıtını veriyor.
Şimşek döneminde daha rasyonel bir bakış açısıyla ekonomideki sorunların ortaya konduğunu ancak şeffaflık ve güven tesis etmek ile ilgili hâlâ başarı sağlanamadığını vurgulayan Prof. Elgin, “Evet Şimşek döneminde piyasa beklentilerine ve iktisat teorilerine uygun kararlar alınıyor. Merkez Bankası yönetiminin de önceki yönetime göre çok daha kaliteli olduğu bir gerçek. Ama hâlâ neyin ne zaman olacağını öngörmek mümkün değil. Belirsizlik devam ediyor. Enflasyonunun bedelini sabit ücretli ve dar gelirli insanlar ödüyor” şeklinde konuşuyor.
“Eskiye dönülmeyeceğinin garantisi yok”
Mart 2024 sonundaki yerel seçimlerin ardından eski yanlış politikalara dönülüp dönülmeyeceğinin garantisinin olmadığını da dile getiren Prof. Elgin, şu değerlendirmede bulunuyor:
“Ekonomideki sorunlar sadece tek başına Mehmet Şimşek’in atacağı adımlarla çözülecek bir şey değil. İçeride ve dışarıda güven duyulan bir ekonomi haline gelebilmek için siyasi ve hukuki reformların da eşgüdümlü olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Ancak Türkiye’deki yönetim tarzı şu an bu noktadan çok uzakta gözüküyor.”