12. Kalkınma Planı: Çalışan ve emekliyi ne bekliyor?
Yeni beş yıllık kalkınma planı 2028’e ilişkin pembe bir tablo çizerken ücretliler için esnek çalışma, emeklilik için ise daha uzun çalışma süreleri öngörüyor. Uzmanlar plandaki “tuzaklar” konusunda uyarıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci kalkınma planı olan 2024-2028 dönemini kapsayan 12. Kalkınma Planı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayının ardından TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 12. Kalkınma Planı ile ilgili TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda bir sunum yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, beş yıllık kalkınma planının “nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum; istikrarlı büyüme, güçlü ekonomi; yeşil ve dijital dönüşümle rekabetçi üretim, afetlere dirençli yaşam alanları, sürdürülebilir çevre ve adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim” olmak üzere beş ana eksenden oluştuğunu belirtti.
12. Kalkınma Planı’na göre, 2028’de Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) 2 trilyon 820 milyar liraya, kişi başına gelirin 17 bin 554 dolara yükseltilmesi, enflasyonun yüzde 4,7’ye, işsizliğin yüzde 7,5’e indirilmesi hedefleniyor. Plan dönemi boyunca 5 milyon ek istihdam hedefi de söz konusu.
Peki hazırlanan kalkınma planı gerçekçi mi, planın içeriği ücretliler ve emekliler açısından ne ifade ediyor?
“Kamu mali dengeleri olumsuz etkilendi”
Planda emekli aylıklarına ilişkin düzenlemelerin 2019-2022 arasında kamu mali dengelerini olumsuz etkileyen etmenler arasında olduğu belirtilirken, emeklilikte aylık bağlama sisteminin değiştirileceğinin sinyali veriliyor. Buna göre emekli olmak için gerekli olan prim gün sayısı artırılabilir.
Diğer yandan planda iş gücünün esnekleştirilmesine yönelik adımlar da dikkat çekiyor. Sosyal güvenlik mevzuatının “yeni nesil” esnek çalışma modellerine uyumlu hale getirileceği vurgulanıyor. Kamuda esnek çalışma, akademisyenler için proje bazlı esnek çalışma, tasarlanan uygulamalar arasında.
İktisatçılara göre kalkınma planının ücretli ve emekli kesim açısından olumlu bir yanı yok.
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Özgür Müftüoğlu’na göre hazırlanan kalkınma planı, hükümetin emekliliği bir sosyal güvenlik ve gelir mekanizması olmaktan çıkarmaya niyetli olduğunu gösteriyor. Son Orta Vadeli Program’da da bunun işaretlerinin görüldüğünü ifade eden Müftüoğlu, “Seçim sonrasında atılan adımlar, AKP’nin IMF, Dünya Bankası raporlarında sıklıkla talep edilen neoliberal yapısal uyum politikalarını Türkiye’ye adapte etmekte kararlı olduğunu gösteriyor” diyor.
“Daha çok istihdamda kalmaya teşvik”
Planda, emeklilikte aylık bağlama sisteminin “kişilerin daha çok istihdamda kalmasını teşvik edecek ve mali yük getirmeyecek şekilde” yeniden düzenleneceğine işaret ediliyor. Diğer yandan “Sosyal güvenlik sisteminin mali sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla emeklilik kriterlerinin belirlenmesinde doğuşta beklenen yaşam süresi artışı ile uyumlu otomatik ayarlama mekanizmalarına ilişkin çalışmalar yapılacaktır” deniliyor.
Müftüoğlu, buradaki temel niyetin aslında ucuz iş gücü olduğu görüşünde: “Deniyor ki, insanlar nasılsa emekli maaşımız var diye çalışmaktan uzaklaşmasın. O yüzden emekli maaşları çok düşük olsun, insanların yaşamını karşılamaktan uzak olsun ve dolayısıyla da insanlar çalışmaya devam etmek zorunda kalsınlar.”
Plana göre Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) daha cazip hale getirilerek fon tutarı ve katılımcı sayısı artırılacak, Otomatik Katılım Sistemi’nin işveren katkısını da içeren ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacak.
“Sermayeye kaynak aktarılacak”
Müftüoğlu’na göre hükümet bu adımıyla hem emek piyasasında maliyetleri düşürmeyi hem de emeklilik fonları üzerinden finans piyasasını canlandırmayı, yani sermayeye buradan bir kaynak aktarmayı hedefliyor.
Tamamlayıcı sağlık sigortalarında olduğu gibi ‘kamusal emeklilik sistemi olsa bile siz bununla geçinemezsiniz’ denilerek çalışanların özel emeklilik şirketlerine yönlendirildiğini ifade eden Müftüoğlu, “Emeklilik güvencesinin ortadan kalkması, insanları çok uzun yıllar boyunca en kötü koşullarda çalışmaya razı etmek demek. Bu sistem Şili’de uygulandı. Daha sonra bazı neoliberal politikalar çerçevesinde başka ülkelerde de uygulandı ve uygulandığı ülkelerde büyük ölçüde emeklilik sistemi çöktü” diye ekliyor.
“Sadece emeklileri ilgilendirmiyor”
Emekliliğin bir yaşlılık sigortası ve işçi sınıfının çok büyük mücadelelerle elde etmiş olduğu bir hak olduğunu vurgulayan Müftüoğlu, bu adımların sadece bugünkü emeklileri ilgilendirmediğini, Türkiye’de çalışma hayatına girecek olan herkesi ilgilendiren bir durum olduğunu söylüyor.
Emeklilerin zaten açlık sınırının altında ücretler aldığını, planlanan düzenlemelerle de daha düşük ücretlerle daha uzun süreli çalışmanın yolunun açılacağını ifade eden Müftüoğlu, bunun çalışan genç nüfusu da olumsuz etkileyeceğini anlatıyor: “Ailem beni birkaç ay daha idare eder, belki biraz daha iyi bir iş bulurum demek mümkün olmayacak. Gençler de karşılarına çıkan ilk işte çok kötü de olsa çalışmak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla emek piyasası için kesinlikle sömürü çok daha ağır olacak.”
“Esnek çalışma Türkiye’ye uygun değil”
İş gücü piyasasının güvenceli esnekleştirilmesine yönelik atılması planlanan adımlara ilişkin ise Müftüoğlu, Türkiye’de bunun bir işlevi olmayacağı görüşünde: “Almanya’ya ya da Avrupa’da başka ülkelere baktığınız zaman insanlar saatlik ücretler yüksek olduğundan mesela haftada 20 saat çalışmaya yaşamını sürdürebiliyor. Türkiye’de insanlar zaten 50-60 saat çalışıyor, açlık sınırının altında para alıyorlar. Açlık sınırı kadar asgari ücretin olmadığı bir yerde, çalışanların çok büyük bir bölümünün asgari ücretle geçindiği bir yerde insanlar daha az çalıştırılarak güvenceli olsa ne olur olmasa ne olur zaten karnı aç.”
DW Türkçe’ye konuşan iktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan da hazırlanan kalkınma planında çok tutarlı olmayan birtakım hedeflerin olduğu, ücretliler açısından ise olumlu beklentilere yer olmadığı görüşünde.
“Geniş kesimler bedel ödeyecek”
Planda 2024’te enflasyonla çok sert bir mücadelenin başlayacağının görüldüğünü, bu bağlamda kamu tüketiminde ve özel tüketimde ciddi azalışların öngörüldüğünü ifade eden Oyan, “2026 için yüzde 8,5 idi, şimdi 2028 için yüzde 4 7’lik bir enflasyon hedefi var. Eğer bu hedefler gerçekten gözetilecekse, bu hedefe varmak için çok çaba sarf edilecekse bunun anlamı geniş kesimlere çok büyük bedeller ödetileceğidir” diyor.
Oyan, “Keza diğer bakımlardan da sosyal güvenlik sistemi olsun, sosyal yardımlar meselesi olsun, vergi sisteminin emek lehine dönüştürülmesi olsun, kamu harcamalarının daha emek yönlü harcanması bakımından olsun, bütçedeki personel ödeneklerinin oransal olarak artması bakımından olsun, emekçi kesimler için hiçbir şey vaat etmeyen 2028 öngörüsü var” diye ekliyor.
Planda sosyal güvenlik sistemine ilişkin birbirine tamamen zıt olan “güvenceli esneklik” gibi bazı tuzaklar olduğuna işaret eden Oyan, diğer yandan, doğuşta beklenen yaşam süresi artarsa biz buna uyumlu bir otomatik ayarlama mekanizması getirebiliriz dendiğini, bunun da birtakım yeni yükler mi getirilecek sorusunu beraberinde getirdiğini söylüyor. Oyan, “Emeklilik kriterlerinin belirlenmesinde şu olabilir. Bağlanan emeklilik maaşlarında azaltma olur. Madem ki yaşam süresi uzuyor, bir elli yıl boyunca emekli maaşı veremem, daha düşük oranlardan veririm, denilebilir” diye konuşuyor.
Prim ödeme gün sayısının da artırılabileceğine dikkat çeken Oyan, kişilerin istihdamda daha fazla kalmasının hedeflendiğini, ciddi anlamda bir sıkılaşmanın söz konusu olacağının anlaşıldığını belirtiyor.
Plandaki tutarsızlıklar
Plandaki tutarsızlıklara da dikkat çeken Oyan, Orta Vadeli Program’da 2026 için kişi başına düşen milli gelirin 14 bin 855 dolar olarak öngörüldüğünü, kalkınma planında ise 2018 için 17 bin 554 dolarlık bir hedef olduğunu belirterek bu rakamların bir hesaplamaya dayalı olarak verilmediği görüşünde.
Normal şartlarda beş yıllık bir kalkınma planında her yıl için bir planlamanın, hedef ve öngörülerin olması gerektiğine işaret eden Oyan, açıklanan planda 2024-2027 için bir planlama olmadığını, planın dayanak gösterdiği Orta Vadeli Program’ın da 2014-2026 yıllarını kapsadığını dolayısıyla mevcut planda 2027 yılıyla ilgili hiçbir öngörü ve hedefin yer almadığını aktarıyor: “2027 sanki yaşanmadan üzerinden atlanacak gibi. Seneye 2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program çıkınca 2027’ye ilişkin bazı tahminleri görmüş olacağız. Yani bu gerçekten planlama anlayışı olarak yerlerde sürünen bir anlayış olarak tanımlanabilir.”
Planda ayrıca beş yıllık dönemde her yıl için yüzde 5 büyüme öngörüldüğünü, ancak Türkiye büyümesini dış kaynaklarla finanse eden bir ekonomi olmasına rağmen 2028 cari açık hedefinin 2,8 milyar dolar olduğunu söyleyen Oyan, “Şu anda yıllık 55 milyar dolardan fazla cari açığımız var. Bir yandan büyürken diğer yandan daha az dış kaynak kullanmak nasıl mümkün olacak? Yurtiçi tasarruflar da bunu karşılayacak düzeyde değil. Bu çok büyük bir tutarsızlık” diyor.