Türkiye Kızıldeniz’deki gerilimden nasıl etkilenebilir?
Kızıldeniz’de artan gerilim Türkiye’de de yakından takip ediliyor. Bölgede yaşanan gelişmelerin siyasi ve ticari açıdan Türkiye’yi nasıl etkileyebileceğini uzmanlar değerlendirdi.
Yemen’in kuzeyi ve batı kıyılarında kontrolü elinde bulunduran İran destekli Husilerin, Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırılar sonrasında başlayan savaşta Hamas’a destek gerekçesiyle Kızıldeniz’den geçen uluslararası ticari gemilere düzenlediği saldırılar nedeniyle tırmanan gerilim Türkiye’de de yakından takip ediliyor.
Kızıldeniz’in kuzeyinde konumlu olan Süveyş Kanalı, Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan önemli bir ticaret yolu. Başka bir ifadeyle, Avrupa ile Asya arasındaki en kısa deniz yolu, Kızıldeniz üzerinden geçiyor.
ABD ve İngiltere, Kızıldeniz’deki seyrüsefer güvenliğini sağlamak gerekçesiyle Yemen’deki Husi hedeflerine yönelik operasyonları sürdürüyor.
Öte yandan bölgede deniz güvenliğini sağlamak için ABD öncülüğünde Refah Muhafızı Operasyonu adlı çok uluslu bir misyon oluşturuldu.
Türkiye’den ABD’ye eleştiri
Almanya, Kanada, Bahreyn, Danimarka, Norveç ve Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu ülkelerin resmi biçimde dahil olduğu söz konusu koalisyonda Türkiye yer almıyor.
Gazze krizinde açık bir şekilde Filistinlilerden yana ve İsrail karşıtı bir tavır benimseyen Türkiye, ABD ve İngiltere’nin Husilere yönelik saldırılarını da eleştiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ve İngiltere’nin 12 Ocak’ta Husi hedeflerini vurmasının ardından NATO müttefikleri ABD ve İngiltere’yi Yemen’de “orantısız güç” kullanmakla suçlamıştı. “Bir defa orantılı bir eylem söz konusu değil, yapılanların hepsi orantısız güç kullanımıdır. Bunu şu anda ABD aynı şekilde İsrail ile Filistin’de de bunu yapmakta” diyen Erdoğan, “Kızıldeniz’i adeta kan gölüne çevirme hevesindeler” değerlendirmesini yapmıştı.
Türkiye’nin Kızıldeniz’in diğer yakasındaki etkisi
Peki Kızıldeniz’de yaşananlar Türkiye’yi nasıl etkiliyor ve Türkiye’nin gerilime ilişkin tutumu yakın gelecekte nasıl şekillenebilir?
Türkiye’nin Kızıldeniz ile en önemli bağlantılarından biri, Yemen’in hemen karşısında konumlanan Somali. Kızıldeniz’in güneyindeki Aden Körfezi’nin bir yakasında Yemen, diğer yakasında ise Türkiye’nin bir askeri üssünün de yer aldığı Somali bulunuyor.
Bu Doğu Afrika ülkesinde önemli ölçüde siyasi, kültürel, ekonomik ve askeri etkiye sahip olan Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük askeri tesisi olan, 2017 yılında açılan TURKSOM Askeri Eğitim Üssü’nde, Somali askerleri, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli tarafından eğitim görüyor.
Çalışmalarını Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde Afrika-Türkiye ilişkileri alanında sürdüren Yunus Turhan, Türkiye ile Somali arasında “özel bir ilişkinin” mevcut olduğuna dikkat çekti. DW Türkçe için yaptığı değerlendirmede, bölgenin Türkiye’nin açısından taşıdığı askeri öneme değinen Turhan, “Somali, 1950 Kore Savaşı’ndan sonra Türk askerinin yurt dışında görev yaptığı ikinci ülke” şeklinde konuştu. Öte yandan Erdoğan, 2011 yılında, 20 yılın ardından Somali’yi ziyaret eden ilk yabancı lider olmuştu. Bu ülkede Türkiye’nin geniş çaplı altyapı yatırımları da bulunuyor.
Turhan: Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını sıkıntıya sokabilir
Akdeniz Havzası ve Afrika Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AKAF) Müdürü Turhan, Türkiye’nin benimsediği tutumun arka planında Ankara’nın bölgedeki çıkarlarını koruma kaygısının yattığını söyledi. Uzman, Ankara’da, Kızıldeniz’deki gelişmelerin “Türkiye’nin Somali’deki varlığını sıkıntıya sokacağı” endişesinin mevcut olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin bir yandan Husileri kınadığını ancak diğer yandan da “bölgedeki gerginliği artıracağı, teröre alan açacağı ve bölgesel güvensizliği inşa edeceği” nedeniyle koalisyona katılmaktan imtina ettiğini ifade eden Turhan, “Türkiye, İngiltere ve ABD’nin güvenlik merkezli çözümüne katılmıyor. Türkiye’de, bölgedeki varlığına tehdit oluşturabilecek, teröre alan açabilecek güvenlik hamlelerinin yayılabileceği ve diğer aktörleri de içine alacak biçimde genişleyeceği korkusu var” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin üssü “eğitim amacından ibaret”
Türkiye’nin Somali’deki askeri tesisinin bir üsten ziyade bir eğitim merkezi olduğunun altını çizen Turhan, Ankara’nın söz konusu üssü olası bir çatışma durumunda kendi çıkarları için doğrudan kullanmasına ihtimal vermiyor. Türkiye-Afrika ilişkileri uzmanı, “Türkiye’nin Somali’deki bu komuta merkezinden üçüncü ülkelere karşı askeri harekât yapması söz konusu değil. Türkiye’nin Somali hükümeti ile böyle bir anlaşması yok. Türkiye’nin oradaki varlığı, Somali güçlerini eğitme amacından ibaret” değerlendirmesini yaptı.
Öte yandan Somali açıkları ve Aden Körfezi’nde Türk donanmasına ait savaş gemileri de konuşlu bulunuyor. Söz konusu askeri faaliyetleriyle bölgedeki korsanlık faaliyetleriyle mücadele etmeyi amaçlayan Türk Deniz Kuvvetleri’nin Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları ve Arap Denizi’ndeki görev süresinin 10 Şubat 2024’ten itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, 17 Ocak’ta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Söz konusu tezkere, Türkiye bağlantılı ticari gemilerin güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra deniz haydutluğu ve denizde terörizmle mücadele hedeflerini taşıyor.
Turhan’a göre, Gazze ve Kızıldeniz’deki krizlerin bölgedeki “soğutulmuş veya rafa kaldırılmış” diğer sorunları su yüzüne çıkaracağı endişesine sahip olan Türkiye, yakın bölgesindeki krizlerde diplomatik çözümü desteklemeye devam edecek.
Tedarikte endişeler artıyor
Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 12’sinin geçtiği Kızıldeniz, uluslararası taşımacılık açısından büyük önem taşıyor. Türkiye’nin bölgedeki önceliklerinin bir diğer önemli boyutunu ise ekonomik çıkarlar oluşturuyor.
İstanbul ve Marmara, Ege, Akdeniz, Karadeniz Bölgeleri (İMEAK) Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Kıran Kızıldeniz’de ticaret gemilerine yönelik saldırıların olumsuz etkilerinin hâlihazırda hissedilmeye başladığı görüşünde. Kıran, Ocak ayı ortasında yaptığı bir konuşmada Uzakdoğu’nun ihracat yükü bu yolla Avrupa’ya taşındığını belirterek, güvenlik endişeleriyle rotaların Ümit Burnu’na yönlendirilmesi sonucunda 30 Aralık-3 Ocak döneminde günde ortalama Süveyş Kanalı geçişlerinin Aralık ayının ilk yarısı geçiş ortalamasına göre yüzde 44 düşüş gösterdiğine işaret etti. Kızıldeniz’deki krizin Türkiye’nin “tedarik ve özellikle ithalat taşımalarında endişeleri büyüttüğünü” söyleyen Kıran, gelişmelerden en çok kimya ve otomotiv tedarik sanayii gibi sektörlerin etkilendiğini gördüklerini aktardı.
Muhalefetten de dün Kızıldeniz krizinin Türkiye’yi hâlihazırda olumsuz etkilediği yönünde bir açıklama geldi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, “Kızıldeniz’deki kaos, meyveden sebzeye kadar birçok ürünün sevkiyatını aksatmaya başladı. Kızıldeniz’de yaşanan süreç, küresel tedarik zincirindeki kırılmaların yanı sıra Türkiye’nin dış ticaretini de sekteye uğratıyor” diye konuştu. Adem, kriz sürdüğü takdirde, Türkiye gibi buğday ithalatı yapan ülkelerde ticaretin “yavaşlamasının kaçınılmaz olacağını” savundu.
“Türkiye Kızıldeniz’e daha az bağımlı”
Afrika-Türkiye ilişkileri konusunda uzman Turhan ise Kızıldeniz krizinden Türkiye’nin Avrupa ülkeleri kadar zarar görmeyeceği görüşünü dile getirdi. Turhan, Türkiye’nin enerji tedariği de dahil olmak üzere uluslararası ticari ilişkilerini “ağırlıklı olarak Süveyş Kanalı dışında, kendi yakın coğrafyasında kurduğuna,” dolayısıyla Kızıldeniz’e diğer bazı ülkelere göre daha az bağımlı olduğuna dikkat çekti.
Türkiye’nin bölgedeki mevcudiyetini güvenliği açısından “hassas” olarak nitelendiren Turhan, “Bugün Aden Körfezi’nden, Kızıldeniz üzerinden yıllık ortalama 400 Türk ticari gemisi geçiyor. Bu Türkiye için önemli bir unsur” değerlendirmesini yaptı.
“Türkiye sıkıntıyı fırsata çevirebilir”
Uluslararası Nakliyeciler Derneği İcra Kurulu Başkanı Alper Özel, Kızıldeniz’deki krizin Türkiye açısından ekonomik bir fırsat olarak görülebileceği görüşünde.
Krizin Türk ticareti açısından olası etkilerini DW Türkçe için değerlendiren Özel, Kızıldeniz’deki zorlu durumdan mağdur olan Batılı tedarikçilerin, giderek artan biçimde Türk nakliyecilere yönelmeye başladığı gözlemini aktardı. Özel, “Bu, Türkiye için bir fırsat olabilir. Zaten Orta Koridor gündemde. Kuzeydeki demiryolu koridoru, savaş nedeniyle kapandı. Güneyden gitmek için de elle tutulur bir koridor mevcut değil. Bölgeyi en iyi Türk uluslararası karayolu taşımacılığı filosu bildiği için, biz burada büyük bir fırsat görüyoruz. Sıkıntı fırsata çevrilebilir” diye konuştu.
Türkiye-Kafkaslar-Hazar Denizi-Türkmenistan-Kazakistan-Çin hattı üzerine kurulu Orta Koridor girişiminin krizle birlikte “daha da canlanacağını” düşündüklerini aktaran Özel, “Çin’den gelen malların bu koridor üzerinden Türkiye’ye girişinin artacağını ve karayolu taşımacılığının soruna bir çözüm olabileceğini öngörüyoruz” diye konuştu.
Kriz nedeniyle Çin’in tutumunun değişeceği öngörüsünü de paylaşan Özel, “Çin’in, konteynerlerini karadan gönderme eğilimi artacaktır. Çin, mallarını Kırgızistan veya Kazakistan sınırından geçirip, oradan Kuryk Limanı üzerinden Hazar Denizi’ni geçecektir. Veya bu malların Özbekistan, Kırgızistan üzerinden Türkmenistan’a gelmesi ve Türkmenbaşı Limanı üzerinden Bakü’ye gitmesi söz konusu olacak. Burada bir yığılma olmasını bekliyoruz” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’ye ulaşan malların da karayolu nakliyecileri vasıtasıyla Avrupa’ya taşınacağı bilgisini paylaşan Özel, “Örneğin Çin’den mal tedarik eden bir Alman şirketinin, siparişini 60-70 gün yerine karayolundan hızlıca getirmesi lehine olacaktır” değerlendirmesini yaptı.
Hâlihazırda Husilere saldırıların durdurulması çağrısı yapan ülkeler arasında Çin de bulunuyor. Bölgede önemli çıkarları olan küresel ticaret devi Çin, yıllar boyunca Süveyş Kanalı’nın en büyük müşterisi sıfatını taşımıştı. American Enterprise Institute verilerine göre, Çin devletinin sahip olduğu şirketler, 2007 yılından bu yana Mısır merkezli enerji ve lojistik projelerine 4 milyar doları aşkın yatırım yaptı.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?