Deprem bölgesinde rant kapısı mı aralanıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan deprem bölgesinde mart başı itibarıyla konut yapımına başlanacağını duyurdu. Buna göre, bölgede acele kamulaştırma yapılacak ve ihalelerin kapalı kapılar ardında yapıldığı 21/b devreye girecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) merkez binasında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada deprem bölgesinde mart ayı itibarıyla konut yapımına başlanacağını duyurdu.
Yeni inşa edilecek konutlar ve şehirlerle ilgili hazırlıklara Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve TOKİ tarafından başlandığını söyleyen Erdoğan, “Amacımız bir yıl içinde deprem bölgesinin tamamındaki konut ihtiyacını çözecek sayıda kaliteli ve güvenli yapının inşasını tamamlamak” dedi.
Erdoğan, kademeli olarak birkaç ay içerisinde, inşa edilecek tüm konutların yapımına geçileceğini ifade ederken, inşaatların yapım yerini ise “fay hatlarının uzağı” diye tanımladı.
Peki depremin yıktığı kentlerde yapılaşmanın hemen başlamasının ne gibi riskleri var? Doğru bir planlama için hangi hazırlıklar gerekiyor?
“Süreç katılımcı olmalı”
Şehir planlama, inşaat, deprem ve jeoloji alanında çalışan uzmanlar, yeni inşa edilecek konutlarla ilgili sürecin hızlı ilerlediğine dikkat çekerek, uzun vadeli ve katılımcı olması gereken planlamaların rant siyasetinin bir parçası olmaması gerektiği uyarısı yapıyor.
Öte yandan bölgede inşaat faaliyetlerine hemen başlanması, acele kamulaştırma yapılması ve ihalelerde 21/b bendinin devreye girmesi anlamına geliyor.
Kamu İhale Kanunu’nun 21/b bendine göre doğal afetler, salgın hastalıklar, can ve mal kaybı tehlikesi gibi önceden öngörülemeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden hallerin ortaya çıkması halinde ihaleler acil bir şekilde pazarlık usulüyle yapılabiliyor.
Pazarlık usulüyle yapılan ihalelerde ihale koşullarına, kime, nasıl ihale verildiğine ilişkin bilgiler kamuoyuyla paylaşılmıyor. İlanı yapılmayan bu ihalelerde ihale dokümanı sadece davet edilen kişilere verilirken, olası usulsüzlüklere karşı şikâyet başvurusu imkânı da ortadan kalkıyor.
“İnşaatı canlandıracak fırsat”
Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özgür Orhangazi, depremde rant odaklı politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkan yıkımın, yeni bir rant fırsatı olarak görüldüğüne işaret ediyor.
DW Türkçe’ye konuşan Özgür Orhangazi, Türkiye’de 2000’li yılların başından bu yana muazzam bir inşaat furyasının görüldüğünü belirterek, açıklanan resmi milli gelir rakamlarına göre 1998’den 2021 yılına dek 2,2 trilyon doların inşaat ve gayrimenkul faaliyetlerine gittiğini söylüyor.
Gelinen noktada sürekli inşaat yapmak zorunda olan bir sermayenin biriktiğine dikkat çeken Orhangazi, “Bir senede bu konutları yapmanın muhakkak siyasi nedenleri de var ama iktisadi açıdan baktığımızda da bir fırsat olarak görüldüğü anlaşılıyor” diyor. Deprem bölgesinde bir yandan hafriyat diğer yandan yeni konut ihaleleri olacağını söyleyen Orhangazi, “Bu konutlar TOKİ üzerinden yapılsa dahi TOKİ de sonuçta özel inşaat firmalarına ihale vererek yapıyor. Dolayısıyla yeniden o sektörü de canlandıracak bir fırsat” diye ekliyor.
Bu dönemde 21/b kapsamında kapalı usülde ihalelerin yanı sıra acele kamulaştırmaların da olabileceğine işaret eden Orhangazi, “O kadar çok kaybımız var ki onların sahip olduğu arsalar artık ne olarak geçecek, o daireler, evler ne olacak? Oralardan da belki kamulaştırmalarla bir rant da ortaya çıkacaktır” diyor. Bu tahmini, 20 küsür yıldır görülen ve rantı belli sermaye gruplarına aktarmaya odaklanan politikalar üzerinden yaptığını dile getiren Orhangazi, “Bunun değişeceğine dair herhangi bir emare yok. Tam tersine bu kadar hızlı bir zamanda bu kadar konutu yeniden yapacağız demek, bunu daha da hızlandırarak bu felaket bölgesinde sürdüreceğiz anlamına geliyor” ifadelerini kullanıyor.
“Afet riskine neden olabilir”
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu da yeni yapıların teknik uzmanlarla birlikte hazırlanacak bir plan dahilinde yapılması gerektiğini söylüyor. Giritlioğlu’na göre bu planlar hazırlanmadan yeni bir afet riskine neden olacak bir çalışma yapılmamalı.
DW Türkçe’ye konuşan Giritlioğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan yapıların fay hattından uzağa inşa edileceğini söylese de bu bölgenin neresi olacağının önemine işaret ederek, “Çünkü burada artçı sarsıntılar devam ederken bir inşaat faaliyetinin başlaması riskler yaratabilir” diyor.
Sürecin katılımcı bir şekilde planlanması gerektiğini vurgulayan Giritlioğlu, ”Bunun bir rant aracı haline gelmemesi, bu rant siyasetinin bir parçası haline gelmemesini sağlamak gerekiyor” diye konuşuyor
Öte yandan Giritlioğlu, iktidarın öncelikle halkın şu andaki yaşamını olağanlaştıracak adımlara odaklanması gerektiğini vurguluyor.
“Her depremde konut vaadi”
İşin daha acil kısmı olan konteynerlerin nasıl ve nerede yapılacağı, bölgede hayatın nasıl normale döneceği, sağlık ve eğitim hizmetlerinin nasıl tekrar olağanlaştırılacağına dair somut adımların henüz ortada olmadığını dile getiren Giritlioğlu, “Ne yazık ki her depremde olduğu gibi doğrudan müjde olarak sunulan konut vaadi var ortada. Daha önceki depremlerde evlerini kaybetmiş depremzedeler hala konut bekliyorlar. Bunları da hatırlatalım. Bu vaatler veriliyor ama ne yazık ki yerine de getirilmiyor” ifadelerini kullanıyor.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’nın (AFAD) il afet azaltma raporlarında depremden etkilenen 10 il için de riskin bilindiğine fakat bunun hazırlığının yapılmadığına işaret eden Giritlioğlu, “Halbuki gerçek anlamda bu işe deprem olmadan odaklanmak ve riskli bölgeleri güçlendirmek gerekiyor. Deprem oluyor, her şey yıkılıyor ve iktidardan gelen tek ses ‘biz size en kısa zamanda konut yapacağız’. Bu her şeyi meşrulaştırmıyor” diye ekliyor.
Anayasa gereği devletin can ve mal güvenliğini temin etme zorunluluğu olduğunu söyleyen Giritlioğlu, ekliyor: “Bunu temin edemiyorsa bunun da gereğini bu konutlar ile zaten yapmak zorundadır. Bunu bir lütuf gibi, bir müjde gibi vermenin bir anlamı yok.”
“Mikrobölgeleme çalışması yapılmalı”
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Sami Teymurtaş’a göre de direkt ‘biz inşaata başlıyoruz’ diyen bir çözüm önerisi doğru değil. Bölgede bir an önce mikrobölgeleme çalışması yapılmalı.
Yerleşime açılması düşünülen boş alanlardaki tüm afet tehlikelerini, yapılaşmış alanlarda ise tüm afet risklerini büyük ölçekli hâlihazır haritalar üzerinde belirleyen çalışmalara mikrobölgeleme adı veriliyor.
Oda olarak 2021 yılında Hatay, Kahramanmaraş ve Osmaniye ile ilgili raporlar hazırladıklarını, bu raporları Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve ilgili Valiliklere gönderdiklerini aktaran Teymurtaş, buna rağmen bölgede mikrobölgeleme çalışması yapılmadığını söylüyor.
Bölgedeki zemin koşulları ve yerleşime uygunlukla ilgili jeolojik haritalar yapılmadan yeni bina yapım çalışmasına başlanmasının doğru olmadığını ifade eden Teymurtaş, “Sadece fay hattı değil, zemin koşulları da çok önemli. Biliyorsunuz 300 kilometre ötedeki binalar yıkıldı” diyor. Çalışma yürütülürken yeraltı sularının da dikkate alınması gerektiğini belirten Teymurtaş, “Bu çalışmalar bir plan altlığı olarak çalışılır ve buna uygun bir plan yapılarak orada inşaat yapılabilir. Yoksa tekrar plansız bir çalışma olmuş olur ve bu daha sonra aynı sıkıntıların yaşanmasına neden olabilir” diye konuşuyor.
“Acil ihtiyaçlar öncelenmeli”
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası eski Başkanı Cemal Gökçe de “Tekrar acele yapıp kötü yapmaktansa belli bir planlama çerçevesinde doğru bir yapı yapmak önemli. Yoksa acele diyerek insanlara hoş görünmenin anlamı yok” diyor.
Gökçe’ye göre insanların canlarını kaybettiği dönemlerde bu tip açıklamalar müjde gibi algılanmaktan ziyade rahatsızlık veriyor.
Deprem bölgesinde yaşayanların beslenme ve kalacak sıcak yer gibi acil ihtiyaçları olduğunu söyleyen Gökçe, konut yapımının devletin görevi olduğu ancak şu anda önceliğin acil ihtiyaçlara verilmesi gerektiği görüşünde.
“Yeni yapılar yıkıldı”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın depremde yıkılan binaların yüzde 98’inin 1999 yılından önce yapıldığı açıklamasının doğru olmadığını vurgulayan Gökçe, “Varsayalım ki 99 öncesi yapılmış olan binalar yıkıldı. Peki devletin görevi değil mi? 20 yıldır iktidardalar. O yıkılacak olan yapıları tespit edip onları deprem güvenlikli hale getirmek kimin göreviydi? Bunu söyleyerek ben yapmadım anlayışıyla kendi sorumluluklarını bir tarafa atamazlar” diye konuşuyor.
Deprem güvenliği olmayan yapıların güçlendirilmesi ya da yıkıp yeniden yapılmasının 1999 yılından beri konuşulduğunu ifade eden Gökçe, Erdoğan’ın iddiasının aksine depremde çok sayıda yeni yapının yıkıldığını söylüyor.
“Herkes müteahhit oldu”
Depremde otoyol, köprü, havalimanları gibi altyapı yatırımlarının da zarar gördüğünü hatırlatan Prof. Dr. Özgür Orhangazi ise bu yatırımlarla büyük yatırımcıya rant alanları yaratıldığını; imar aflarıyla ise halkın bu ranttan faydalanmaya sevk edildiğini söylüyor. Rantın ufak parçalarından yararlanmak isteyen herkesin son dönemde müteahhit olduğunu dile getiren Orhangazi, bu sistemin bütün olarak Türkiye gibi bir deprem ülkesi için ne kadar tehlikeli olduğunun görüldüğünü vurguluyor.
DW Türkçe’ye konuşan İnşaat Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Nusret Suna da Türkiye’de müteahhit sayısının son verilere göre 460 bine ulaştığını söylüyor. Bulunduğu ildeki ticaret odasına gidip sicil kaydını yaptıran 18 yaş üstü herkesin müteahhit olabildiğini vurgulayan Suna, inşaatlarda güvenlik ve planlamadan sorumlu olan teknik eleman sayısının ise yetersiz olduğunu aktarıyor.
Bir inşaata bir şef düşmüyor
Suna’nın verdiği bilgiye göre mühendis ya da mimar olması gereken şantiye şefleri Kasım 2022’ye dek toplamda 30 bin metrekareyi geçmeyen beş ayrı yapım işini aynı anda üstlenebiliyordu. Bu tarihten sonra yapılan düzenlemeyle ise yönetmelikte “Şantiye şefleri 1500 metrekareyi geçmeyen dört işi, 4500 metrekareyi geçmeyen üç işi, 7500 metrekareyi geçmeyen iki işi aynı anda üstlenebilir” dendi.
Her inşaatta bir şantiye şefi ve bunun alt kadrolarında teknisyenler, teknik öğretmenler olması gerektiğini vurgulayan Suna ise iş çevreleri bunu maliyet artışı olarak gördüğü için piyasa şartlarını gözeten düzenlemeler yapıldığını, bunun da yapı stokundaki riskleri artırdığını söylüyor. Suna, “Bu inşaatlar niye çöküyor, hiç düşünmüyorlar. Aslında inşaat maliyetinin yanında bu tür ince hesaplar solda sıfır kalır. Hiçbir anlamı yoktur. Ama nedense kar hırsı her şeyin önüne geçiyor” diyor.