Ortadoğu’nun görünmeyen kahramanı: Yer altı suları
Nehirlerin kuruyup yağışların azaldığı bir dönemde artık yer altındaki sular, iklim değişikliğinin en fazla etkilediği bölgelerden Ortadoğu için daha da önemli. Sorun şu ki kimse gerçekten ne kadar su kaldığını bilmiyor.
Yer altı suyu; dünyanıniklim değişikliği ve kuraklıkbakımından en büyük tehdit altındaki ülkelerinden biri olan Irak’ta bu yılki bereketli buğday hasadının görünmeyen kahramanı.
Tunus’ta hayati öneme sahip hurma ağacı vahalarının sayısının artmasına yardımcı olan, Yemen’de savaşa rağmen tarımın sürmesine imkân tanıyan ya da Libya’nın hareketli sahil kentlerine su verilmesini sağlayan da o.
Toprağın altında bulunan ve genellikle kuyular aracılığıyla erişilebilen temiz su, kurak Ortadoğu ülkelerinde her zaman önemli bir rol oynadı. Yer altında olduğu için kuraklık ve sıcaklıktan etkilenmeyen bu kaynak,Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre en az 10 Arap ülkesinin başlıca temiz su kaynağı konumunda.
Ancak iklim değişikliğinin bu ülkelere düşen yağmur miktarını daha da düşürmesi ve aşırı sıcak yaz aylarının nehir ve gölleri daha da kurutması, yer altı sularının önemini iyice artırdı.
Yer altı suları nasıl yönetilmeli?
Alman Kalkınma ve Sürdürülebilirlik Enstitüsü’nün kıdemli araştırmacılarından Annabelle Houdret, “Yer altı suyuna yönelik farkındalık artıyor” ifadesini kullanıyor.
Özellikle Fas’taki yer altı suyu yönetimi üzerine araştırmalarda bulunan Houdret, “İnsanlar yer altı sularını görmedikleri için genellikle bu kaynaklar üzerine gerektiği kadar düşünmüyorlar. Oysa bir nehrin su seviyesinin düştüğünü gördüğünüzde hemen bir tepki verirsiniz” diyor.
Houdret, “Yer altı suyu soyuttur. Zamanla yer altında neler olduğunun da farkına varıyoruz ancak bunun için çok geç de olabilir” diye ekliyor.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü’nün iklim ve su programı direktörü Mohammed Mahmoud ise DW’ye yaptığı değerlendirmede, yer altı suyunun değişken doğasının durumu daha da karmaşık hâle getirdiğine dikkat çekiyor.
Mahmoud, bölgede yer altı suyu üzerindeki baskının giderek arttığını ancak bunun komplike bir kaynak olduğunun da unutulmaması gerektiğini belirtiyor.
Yer altı suyunu nasıl yöneteceğiniz, ne çeşit bir toprak ya da kaya yapısının içinde olduğuna, ne kadar derinde bulunduğuna, nasıl aktığına, çevredeki nehir ya da göl gibi yer üstü sularına nasıl bağlandığına bağlı. Ayrıca yer altı suyunun yenilenebilir kaynaklardan gelip gelmediği de önem taşıyor.
Örneğin Ortadoğu’daki bazı yer altı suları, binlerce yıldır yer altında birikiyor. Buna “fosil yer altı suyu” deniyor ve yenilenmesi bir hayli zor oluyor. Yerin altındaki petrol gibi bu da tek kullanımlık bir kaynaktır.
Almanya’nın Federal Yer Bilimleri ve Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün yer altı suyu politika danışma birimindeki proje yönetilerinden Ramon Brentführer, “Bu yer altı suyu kaynakları çok derinlerde yer alıyor ve yenilenmesi neredeyse ya da tamamen imkânsız oluyor” diyor. “Ancak son yıllarda bu akiferler giderek daha fazla kullanıma açılıyor” diye ekliyor.
Buna karşın elbette bazı yer altı suyu kaynakları yağmur gibi etkenlerle düzenli olarak kendini yeniliyor. Ancak yer altı suyu kaynakları yenilenebilir olduğunda dahi unutulmaması gereken bir denge var: Kullanmak için çıkardığınız su, kaynağa giren sudan fazla olmasın.
Yer altı suyunun ölçümü önemli ama zor
BM Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) gibi örgütler bu dengenin özellikle Ortadoğu’da dikkate alınması gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor. Ancak ne derece dengesizlik olduğunu bilmek ya da onu yönetmek de kolay değil.
Yer altı suyu seviyelerini ölçmeyi zorlaştıran sebeplerin başında tabii ki bu kaynağın konumu geliyor.
Bölgedeki ülkelerin yer altındaki ya da üstündeki sularını ölçme derecesi de büyük değişiklik gösteriyor.
Örneğin yaklaşık 10 yıldır süren bir iç savaşa sahne olan Yemen’de bu ölçümleri yapmak bir hayli zor. Suudi Arabistan gibi ülkelerse yer altı suyu seviyelerinin epey farkında gibi görünüyor. Suudi Arabistan, ülkede 1970’li yıllarda başlanan ve buğday yetiştiriciliğinde yer altı suyu kullanımına dayanan tarım programına 2018’de son verdi. Bu programın sonlandırılması, Suudilerin yer altı su kaynaklarının tükendiğinin farkına vardığını gösteriyor.
Yer altı sularını uzaydan, NASA’nın iklim değişikliğini gözlemlemeye yönelik uydusu GRACE gibi uydularla ölçmek mümkün. Bu uydular, Dünya’nın yer çekimini ölçerek su hareketlerini izliyor. Örneğin daha az yer altı suyu olduğunda bunu bildiriyor.
“Ancak GRACE yerel su yönetimi için veri sağlamıyor” uyarısında bulunan Brentführer, “Bu da uzaktan algılamanın sınırlarına ulaştığı nokta olarak karşımıza çıkıyor” diye ekliyor.
DW’ye konuşan su uzmanı Brentführer, bunun içinse yerel gözlem kuyularına ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Bu kuyuların finansman bulunup inşa edilmesi ve eğitimli kadrolarca düzenli olarak takip edilmesi gerekiyor. Ancak bu şartların her yerde sağlanabilmesi mümkün olmuyor.
Brentführer ayrıca, bilgi eksikliğinin su kaynağıyla ilgili sorunların sadece bir boyutu olduğuna dikkat çekiyor:
“Örneğin Ürdün’de yer altı suyunun durumu gayet iyi biliniyor ancak orada da bu kez tarım için su çıkarılmasına yönelik düzenlemelerin uygulanmasında sorun var. Ya da Suudi Arabistan gibi zengin Körfez ülkeleri su kaynakları hakkında oldukça bilgi sahibi. Onlarsa veriler konusunda şeffaf değiller.
Birçok Ortadoğu ülkesinin su kullanımı konusunda düzenlemeleri bulunduğunu söyleyen Houdret de “Ama uygulama sorunlu olabiliyor” diyor.
Fas’taki kaçak kuyuları kontrol etmekle görevlendirilen bir yerel su idaresi çalışanının yaşadığı zorluklardan örnek veren Houdret, kısıtlı benzinle geniş bir alandaki birçok yeri incelemesi gereken bu görevlinin çoğu zaman kendisini taş atarak kovan köylülerle karşılaştığını ifade ediyor.
Yer altı suyu ne zaman bitecek?
Peki, gerçekten kimse ne kadar yer altı suyu kaldığını bilmiyorsa ve kullanımı da artıyorsa, Ortadoğu’da bu su kaynağının bitme olasılığı var mı?
GRACE uydularından edinilen bilgilerden, Ortadoğu’daki yer altı sularının son 10 yılda ciddi oranda azaldığı anlaşılıyor.
BM bünyesindeki ESCWA’nın raporlarına göre de Ortadoğu’da birçok bölgedeki yer altı suyu akiferleri, yenilenebilme süresinden daha hızlı bir şekilde kullanılıyor.
Ancak bu tür uyarılara rağmen gerçek şu ki kimse Ortadoğu’nun yer altı suyunun tükenip tükenmeyeceğini ya da bunun ne zaman olacağını kesin olarak bilemiyor.
Sri Lanka merkezli Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika temsilcisi Youssef Brouziyne, “Yer altı suyu, diğer doğal sistemlerle de etkileşimde olan son derece komplike bir sistem ihtiva ediyor” diyor.
Bu sistemler çevredeki nehirler ya da sulak alanlar, ilişkili ekosistemler, yağış miktarı, sahil şeritleri gibi unsurların yanı sıra tuzluluk ve kirlilik kaynaklı basıncı da içeriyor.
Yer altı suyu seviyelerinin tam olarak ölçülememesinin nedenlerinden biri de suyun ulusal sınırları dikkate almaması.
ESCWA tahminleri, bölgede 43 yer altı suyu akiferinin sınır ötesine ulaştığına işaret ediyor. Ancak sadece birkaç Ortadoğu ülkesi, 2021’deki ESCWA raporunda tabir edilen “yeterli” yer altı suyu yönetimini gerçekleştiriyor.
Houdret’e göre, aynı yer altı kaynağını paylaşan ülkelerden hangisinin daha fazla, hangisinin daha az su çıkardığını söyleyebilmek de kolay değil.
Aynı yer altı suyu havzasını paylaşan Libya, Tunus ve Cezayir bu konuda iyi bir örnek olabilir.
Son dönemdeki haberler Libya’nın bu havzadan su çıkaran yaklaşık 6 bin 500 kuyunun yarısını kullandığına işaret ediyor. Tunus ve Cezayir ise çok daha az sayıda kuyudan faydalanıyor.
Houdret, “Yani diğer ülkeler bu durumdan şikâyetçi olabilir ama aynı zaman kesin olarak da ‘İşte toplam miktar, sen çok su çıkarmışsın ve bu yüzden bana borçlusun’ da diyemezler” yorumunda bulunuyor.
Brouziyne iyimser olunması için de bazı sebepler görüyor. Su sayesinde farklı ülkelerin bir araya gelebileceğini belirten Brouziyne, “Birbiriyle ikili düzeyde anlaşamayan ülkeler bile konu su yönetimine gelince aynı masanın etrafında oturacaktır” diyor.
DW Türkçe’ye VPN ile nasıl ulaşabilirim?