Emirdağ: Altın arama iznine yargıdan ikinci ret
Kanadalı bir şirketin yerli iştirakine Afyon’da altın madeni araması için verilen ruhsatın iptali, üst mahkemece onandı. Ancak ülkede çok sayıda altın madeni faal. DW Türkçe konuya mercek tuttu.
Türkiye’nin önemli hayvancılık noktalarından olan Afyon’un Emirdağ ilçesinde, uluslararası bir firmanın yerli iştiraki tarafından yapılmak istenen altın arama faaliyetine yargıdan bir kez daha izin çıkmadı.
Kanada merkezli Eldorado Gold Corporation’ın yerli iştiraki olan TÜPRAG Madencilik isimli şirkete Emirdağ’daki bin 364 hektarlık alanda altın arama faaliyetlerinde bulunmak için 16 Ekim 2020’de 4 yıllık ruhsat verilmesinin ardından yöre sakinleri hukuki bir mücadele başlatmıştı. Su kaynakları ile meraların bulunduğu bölgeye sondaj makinelerinin gelmesi üzerine yöre sakinleri harekete geçmiş, verilen bu ruhsata Afyonkarahisar Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği ile 7 yurttaş itiraz etmişti.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) karşı açılan davada, yargılamaya konu ruhsatın Anayasa’ya aykırı olduğu savunuldu; bölgede yapılacak madencilik faaliyetinin, hayvancılığı tehlikeye düşüreceği belirtildi. MAPEG ise dosya kapsamında yaptığı savunmada, ruhsatın Maden Kanunu’nun hükümleri doğrultusunda verildiğini öne sürdü. Hem Sağlık Bakanlığı hem de söz konusu şirket, dosyaya MAPEG’in yanında müdahil oldu.
Afyonkarahisar İdare Mahkemesi, bu yıl 9 Mart tarihinde aldığı kararda, ruhsatın hukuka aykırı şekilde verildiğine vurgu yaparak iptaline hükmetti. Mahkemenin verdiği kararda, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci işletilmeden bu tarz projelere izin verilemeyeceğine dikkat çekildi. Bunun üzerine MAPEG, karara itiraz etti ve istinaf mahkemesine başvurdu. Dosyayı görüşen Konya Bölge İdare Mahkemesi 3’üncü İdari Dava Dairesi, başvurunun reddine hükmetti. 31 Ekim’de oybirliğiyle alınan kararda, alt derece mahkemenin verdiği kararda hukuka aykırılık bulunmadığı aktarıldı.
Ruhsat için gerekli olan ÇED süreci, bir projenin doğa üzerinde yaratacağı olası etkilerin değerlendirilmesi anlamına geliyor. Dördüncü grup madenler arasında ise altın, linyit, demir, krom gibi metalik madenler yer alıyor.
30 bin kat fazla ruhsat verildi
Davanın avukatlarından İsmail Hakkı Atal, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, mahkemenin ÇED sürecine dair kararının, benzer davalarda yol gösterecek nitelikte olduğuna işaret ediyor. Avukat Atal, “Bu kararla maden şirketlerinin, detay arama dönemine girebilmesi için ÇED raporuna sahip olması gerekiyor” diyor.
Atal, Kanadalı şirketi “dünyanın en büyük altın madeni firmalarından biri” olarak tanımlıyor. Dava avukatına göre, Türkiye’de siyanürlü altın madeni işletmelerinin birçoğu, uluslararası sermaye gruplarıyla bağlantılı. Atal, “2008 ila 2023 yılları arasında verilen maden ruhsat sayısı 386 bin” diyor ve ekliyor:
“Bu ruhsat sayısı, Türkiye’de neredeyse her köye ortalama 4 tane maden ruhsatı düşmesi anlamına geliyor. Geri kalan yıllarda verilen ruhsat sayısı ise yalnızca bin 186.”
Altın madenciliği neden tartışmalı konulardan biri?
Türkiye, Avrupa’da en çok altın madenciliği yapılan ülkelerden. 2001 yılında Bergama Ovacık madeninin faaliyete geçmesinin sonrasında şu an faal durumda olan 20 altın madeni bulunuyor. Bu ocakların bir kısmı, uluslararası şirketler ile onların yerli ortakları tarafından işletiliyor. Örneğin Uşak Kışladağ ile İzmir Efemçukuru’ndaki altın madenleri, TÜPRAG’a ait. Altın Madencileri Derneği’nin verilerine göre, son 23 yılda üretilen toplam altının miktarı ise yaklaşık 453 ton.
Başta altın olmak üzere bazı değerli madenlerde siyanürün kullanılması endişe yaratıyor. Zira maden ocaklarında bu zehirli kimyasalın hem doğaya hem de yer altı sularına karışma riski bulunuyor. Siyanüre, genelde parçalanmış cevherden altını çözündürmek için ihtiyaç duyuluyor. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan bir raporda, dünyadaki altın üretiminin yüzde 83 ila 85’inin siyanür ile gerçekleştirildiği aktarılıyor.
Geçmişte yaşanan kazalar ise tedirginliği artıracak türden. Geçen yıl 21 Haziran tarihinde Erzincan İliç’te Anagold Madencilik’e ait altın madeninde, boru hattının patlamasının sonucunda çevreye siyanürlü solüsyonun yayıldığı bildirilmişti. Giresun Şebinkarahisar’da 2021 yılının Kasım ayında, kurşun-çinko-bakır çıkartılan bir madenin atık barajındaki çökme nedeniyle 4 bin 500 ton kimyasal atığın doğaya yayıldığı tespit edilmişti. Kütahya’da 2011’de Eti Gümüş’e ait bir gümüş madeninde, atık havuzunun çökmesiyle siyanürün, toprağa ve suya karıştığı belirlenmişti.
“Kimse siyanür havuzu görmek istemez”
Eski Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, altın madenlerinin tepki çekmesinin nedenini üç maddede özetliyor. Maden mühendisi Torun, “Birinci grup, ‘Altın insanlık için gerekli bir maden değil’ deyip karşı çıkıyor. İkinci neden; bir gram altın üretmek için, bir ton toprağı devirebilir ya da bir ton taşı kırabilirsiniz. Yani tonda bir gramlık üretimden bahsediyoruz ve bu çevresel yıkımın çok fazla olduğunu gösteriyor. Üçüncüsü de üretim esnasında altının kazınması için siyanür kullanılıyor. Kimse evininin etrafında bir siyanür havuzu görmek istemiyor” diyor.
Maden mühendisi Torun, küresel şirketlerin sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok noktasında altın madenciliği faaliyetlerini sürdürdüğüne vurgu yapıyor:
“Bu çok açık bir sömürü. Gana gibi Afrika ülkelerinde altın madenleri çok yaygın olmasına rağmen, fakirlik diz boyu. Sonuçta üretilen altın, uluslararası güçlerin kasasına gidiyor, bu Türkiye’de de böyle. Altın üretilen ülkelerde sadece doğa yıkımı kalıyor. Devlet hakkı da yüzde 5. Yani siz 100 liralık madeni ürettiğinizde, en fazla 5 lirası ülkede kalıyor. Şirketlerin bunu vergi iadesi, teşvikler gibi maddelerle geri aldıklarını da biliyoruz.”
Tablonun özeti, ÇED verileri
Torun, Bölge İdare Mahkemesi’nin ÇED süreci vurgusuyla verdiği ruhsat iptal kararına da değiniyor. Maden mühendisi Torun, “ÇED raporu Türkiye’de çok sorunlu bir hale geldi. Bir prosedüre dönüştü ne yazık ki. Şirket bu raporu çıkartır” diyerek sözlerini noktalıyor.
İlk ÇED Yönetmeliği’nin yayımlandığı 1993’ten geçen yılın sonuna kadarki süreci kapsayan ÇED kararları, Torun’un sözlerini doğrular nitelikte. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayımladığı istatistiklere göre 73 bin 210 proje için “ÇED gerekli değildir”, 6 bin 926 proje için “ÇED olumlu”, bin 303 proje için “ÇED gereklidir”, yalnızca 67 proje için “ÇED olumsuz” kararının verildiği görülüyor. “ÇED gerekli değildir” kararlarının yüzde 48’inin petrol-madencilik kolunda olduğu kaydediliyor. Bu karar, projenin doğaya etkileri bakımından değerlendirme dışı tutulması durumunda alınıyor ve bir nevi onay anlamına geliyor.
TBMM Genel Kurulu’nda 31 Ekim’de onaylanan, ardından da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 12’nci Kalkınma Planı’nda, yeni bir maden kanunu hazırlanacağı ve maden arama çalışmalarının “kamu yararına faaliyet” olarak tanımlanacağı duyurulmuştu. Ayrıca maden izin süreçlerinde bürokrasinin azaltılacağı, yatırım güvencesinin de artırılacağı belirtilmişti.