Türkiye Ortadoğu’da kalıcı ateşkes için ne yapabilir?
Gazze’de geçici ateşkes ilan edildi. Ankara kalıcı ateşkes için çağrıda bulunurken, insani aranın kalıcı ateşkese dönüşüp dönüşmeyeceği tartışılıyor. Peki Türkiye nasıl bir rol oynayabilir?
İsrail ile Hamas arasında 7 Ekim saldırısının ardından ilk kez geçici ateşkes sağlanırken; Katar’ın arabuluculuğunda, ABD ile Mısır’ın katkıları sonucu varılan uzlaşının kalıcı ateşkese dönüşüp dönüşmeyeceği ve Türkiye’nin bunun için nasıl bir rol oynayabileceği tartışılıyor.
Farklı ülkelerden lehte tepkilerin geldiği bu geçici ateşkese Türkiye de “akan kanın bir nebze olsun hafifletilmesi bakımından” olumlu baktığını açıkladı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ABD ve Mısır’a atıf yapılmadan “Bu insani aranın çatışmaların bir an önce tamamen sona erdirilmesine yardımcı olmasını ve iki devletli çözüm temelinde, adil ve kalıcı bir barışa yönelik bir süreci başlatmasını temenni ediyor, Katar’ın bu mutabakata varılmasını sağlayan çabalarını takdirle karşılıyoruz” denildi.
Türkiye arabulucu olabilir miydi?
7 Ekim saldırılarının hemen ardından temkinli politika izleyen Ankara, çatışmaların şiddetlenmesi ve İsrail saldırılarında giderek daha çok sivilin hayatını kaybetmesi üzerine dilini sertleştirdi.
Peki ilk baştaki itidalli politikasını sürdürmesi durumunda bugün Katar’ın oynadığı arabulucu rolünü Türkiye üstlenebilir miydi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan arabuluculuk arzusunu çatışmaların başında 10 Ekim’de “Türkiye olarak, tarafların talep etmesi halinde esir takası dâhil her türlü arabuluculuğa hazır olduğumuzu belirtmek isterim” sözleriyle duyurmuştu.
Ancak çatışmaların şiddetlenmesi, Türkiye’nin İsrail ile arasının kötüleşmesi ve karşılıklı yapılan sert açıklamalar Erdoğan’ın bu isteğinin gerçekleşmesini aslında daha ilk dönemlerde imkânsız hale getirdi.
ABD merkezli Ortadoğu Enstitüsü’nden Gönül Tol Katar’ın sadece Hamas’ın önde gelenlerine ev sahipliği yapmakla kalmayıp aynı zamanda en büyük finans kaynağı olduğunu hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Katar’ın Hamas ve Gazze ile bu biricik ilişkisinin dışında İsrail ile de kurduğu ilginç bir ilişki var. Körfez’de İsrail’in 90’lardan beri ticaret ofisi olan bir ülke Katar. Bu da arabuluculuk rolünü perçinlemiş oluyor.”
Türkiye, Gazze’de El Ehli Hastanesi’ne 17 Ekim’de yapılan saldırıdan sonra eleştiri dozunu daha da yükseltmişti. Erdoğan 25 Ekim’de partisi AKP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu’nda yaptığı konuşmada İsrail’i ve Batı ülkelerini eleştirerek, Hamas için “bir terör örgütü değil topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubu” tanımlaması yapmıştı. Bu tanımlama başta İsrail olmak üzere pek çok başkentte tepki çekmişti.
Tol, savaştaki kayıpların insani boyutunu gündeme getirirken, öte taraftan devlet aklıyla orta ve uzun vadeli strateji kurmanın önemine dikkat çekerek, “Bir strateji belirlenmeden o günkü ruh haline göre bir söylem yapılıyor. Bu söylem ülkeyi ve uzun vadeli ilişkileri nasıl etkiler konusu ise hesaplanmıyor. Sonuçta mesela şimdi Katar’ın yumuşak gücünü çok iyi şekilde kullandığını görüyoruz” diyor.
Herhangi bir çatışmada arabulucu rolünü üstlenebilmek için her iki tarafın da o ülkeyi güvenilir bulmasının ve bu rol için istemesinin şart olduğunu söyleyen Tol, her ne kadar son yıllarda ilişkiler normalleşmeye başlasa da Erdoğan’ın Arap Baharı döneminde izlediği İhvan yanlısı politikanın bu ülkeler üstündeki etkisinin de hâlâ sürdüğünü belirtiyor.
Tol, Erdoğan’ın yaptığı sert çıkışlarla iki tarafa da yaranamadığını ve bu nedenle Türkiye’nin konumunun diplomatik bir aktör olarak biraz “marjinal” kaldığını da sözlerine ekliyor.
AKP’nin Hamas ile Filistin bölgelerindeki 2006 seçimi sonrası ve Arap Baharı döneminde kurduğu yakınlık İsrail ile ilişkilerin kötüleşmesindeki etkenlerden biri olmuştu. ABD Başkanı Donald Trump’ın gidişinin ardından ise bölgedeki dengelerin değişmesiyle AKP ile İhvan çizgisi arasındaki ilişkiler daha mesafeli olmuş, Türkiye bölgede eskiden kötü olduğu Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi ülkelerin yanı sıra İsrail ile de normalleşme sürecine girmişti.
Uzmanlara göre bu rolü Türkiye’nin değil Katar’ın üstlenmesinin bu sertleşmenin yanı sıra başka farklı nedenleri de bulunuyor.
Ortadoğu uzmanı Gökhan Çınkara, Katar’ın bu rolü üstlenmesinde üstündeki baskının da etkili olduğunu söyleyerek, bunu “Hamas liderleri orada ikamet ettiği ve ardından 7 Ekim gibi bir saldırı olduğu için Katar üstünde ciddi bir baskı ve sorumluluk hissediyor” sözleriyle açıklıyor.
Çınkara, Körfez ülkelerinin Arap Baharı sonrası “esas aktör” olmak istediklerine dikkat çekerek, kendi sınırları dışındaki ülkeleri iç coğrafyalarına çok fazla çekmek istemediklerini ifade ediyor.
Kalıcı ateşkes için Türkiye rol oynayabilir mi?
İsrail ile Hamas arasında sağlanan geçici ve aynı zamanda kırılgan ateşkesin uzayıp uzamayacağı şu an için bilinmezken, Türkiye ateşkesin kalıcı hale gelmesini istiyor ve çabalarını bunun için yoğunlaştırıyor.
Yakın bir zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgeye bir ziyaret yapması da planlanıyor. Erdoğan “Gazzeli hastaların oradan çıkartılarak ülkemize getirilmesinin artarak devamını istiyoruz. En kısa zamanda bir Mısır seyahati düzenleyebilirim” demişti. Erdoğan’ın Aralık ayı başında Körfez ülkelerine de gitmesi bekleniyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği’ni temsil eden temas grubunun Londra ve Paris’te yaptığı görüşmeler sırasında “Gazze’de hedef tam ateşkes olmalı. İsrail üzerinde nüfuz sahibi ülkeler kalıcı barış için baskı yapmalı” diye konuştu.
Erdoğan da Cezayir dönüşü uçakta yaptığı açıklamada “Ekonomik, siyasi, diplomatik, sosyolojik, kültürel birçok unsuru kullanarak hem ateşkesi sağlamalı hem de Gazze’ye yeterince yardımı ulaştırıp, İsrail tarafından yerle bir edilen kenti yeniden ayağa kaldırmalıyız” demişti.
Yardım kuruluşları ve pek çok bölge ülkesi Filistinlilere yeterli insani yardım ulaştırılabilmesi için sürenin uzatılmasını talep ediyor.
Bu çerçevede Ankara’nın önümüzdeki günlerde ilgili başkentlerde bu geçici insani aranın daha kalıcı hale gelmesi için diplomasi yürütmesi bekleniyor.
Ancak uzmanlara göre Gazze’yi ayağa kaldırmak için öncelikle kalıcı bir ateşkes sağlanması gerekiyor ve bu da kısa vadede biraz zor görünüyor.
Gönül Tol, ateşkesin kalıcı olmasını iki açıdan zor gördüğünü söyleyerek, birincisini İsrail halkının hâlâ yaklaşık yarısının Hamas’ın bitirilmesini öncelikli görmesi olarak gösteriyor. İsrail hükümeti ve ordusunun Hamas’la savaşı sürdürme ve örgütü yok etme nihai amacından vazgeçmemesinin de kalıcı ateşkesi zorlaştıran etmenlerden birisi olduğunu söyleyen Tol, 7 Ekim’de rehin alınanların tamamının da Hamas’ın elinde olmayabileceğine işaret ederek savaşın insani aranın ardından sürebileceği öngörüsünde bulunuyor.
Hamas’ın elinde toplam 240 rehinenin olduğu tahmin edilirken, geçici ateşkesle ilk etapta 50’sinin bırakılması bekleniyor. Hamas daha önce de dört kişiyi serbest bırakmıştı. İsrail de buna karşılık hapishanelerindeki 150 Filistinliyi serbest bırakacak.
Gazze’nin imarı
Öte yandan Çınkara’ya göre Türkiye’nin de rol almak istediği Gazze’nin yeniden imarı için yaklaşık 100 milyar dolar gibi büyük miktar paranın gerekebileceği konuşuluyor.
Bu nedenle ekonomik zorluklar içindeki Türkiye’nin maddi açıdan Körfez ülkeleri kadar etkili olamayabileceği ve bunun yerine insani yardımlara odaklanabileceği beklentisi var.
Birleşmiş Milletler verilerine göre İsrail’in saldırıları sonucu Gazze’nin yaklaşık yüzde 45’lik bir bölümündeki evler ya tamamen yıkılmış ya da oturulamaz durumda. Geçici ateşkesin ardından İsrail’in operasyonunu sürdüreceğini açıklaması nedeniyle yıkımın daha da artacağı düşünülüyor.
İsrail’in havadan ve karadan Gazze Şeridi’ne düzenlediği operasyonlarda Hamas’ın kontrolündeki Gazze Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 14 binden fazla Filistinli öldürüldü.