Türkiye ve Yunanistan buzları eritmeye hazırlanıyor
Yunanistan’a gitmeye hazırlanan Erdoğan’ın Atina ziyaretinde hedef, sorunlara değil “pozitif gündeme” odaklanmak ve ilişkileri normalleştirmek. Göç dahil yeni anlaşmalara imza atılması gündemde.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu hafta Yunanistan’a yapacağı ziyaret ve imzalanacak belgeler iki ülkenin uygulamak istediği “sorunlara değil pozitif gündeme odaklanma” stratejisi için önemli bir adım olarak görülüyor. Ankara ile Atina’nın köklü sorunların çözümünü konuşabilmesi için ilk olarak normalleşmenin sağlanması hedefleniyor.
Erdoğan, 7 Aralık’ta Atina’da beşincisi düzenlenecek olan Yüksek Düzeyli İş birliği Konseyi (YDİK) toplantısına katılacak.
Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İş Birliği Konseyi’nin bundan önceki son toplantısı 8 Mart 2016’da, yani 7 yıl önce o dönemde Başbakan olan Ahmet Davutoğlu ile dönemin Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın başkanlıklarında İzmir’de düzenlenmişti.
Normalleşme süreci nasıl başladı?
İki ülke arasında 2020’deki Oruç Reis gemi krizinin ardından başlatılan normalleşme sürecinde Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis’in Mart 2022’deki Türkiye ziyareti önemli bir adım oldu. Ancak Yunan liderin bu ziyaretin hemen ardından mayıs ayında ABD’ye giderek Türkiye aleyhine lobi ve açıklamalar yapması Ankara’yı kızdırdı.
Erdoğan, 23 Mayıs 2022’deki grup toplantısında “Artık benim için Mitsotakis diye biri yok” diyerek iki ülke arasında yakında toplanması planlanan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısını iptal ettiklerini bildirdi.
O dönemde iptal edilen YDİK toplantısı, Temmuz 2023’te Vilnius’taki NATO zirvesinde iki liderin buluşması ve gerilimin düşürülmesi için karşılıklı atılan adımların ardından şimdi düzenleniyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Yunanistan’daki Ta Nea gazetesine demecinde 7 Aralık toplantısında mümkün olduğunca çok adım atılabilmesi için çalışmaların sürdüğünü söyleyerek ekonomi, tarım, eğitim, enerji, sağlık, ulaşım, çevre, afet yönetimi ve spor gibi alanlarda çeşitli belgeler imzalanmasının planlandığını kaydetti.
YDİK sonunda ayrıca ortak bir siyasi bildirinin açıklanması da amaçlanıyor.
Erdoğan ve Mitsotakis en son dışişleri bakanları Hakan Fidan ve Yorgo Gerapetritis’in de katılımıyla 20 Eylül’de New York’ta BM Genel Kurulu sırasında bir araya geldi.
İki ülke dışişleri bakanları 5 Eylül’de Ankara’daki buluşmada ilişkilerin nasıl geliştirileceğine dair yol haritası üstünde anlaştı.
Bu çerçevede “siyasi diyalog ve pozitif gündemden” sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcıları Ekim ortasında bir araya gelirken Kasım ayında da savunma bakanlıkları arasında güven arttırıcı önlemler toplantıları yapılarak bir dizi önlem üstünde uzlaşıldı.
Pozitif gündemin hedefi ne?
Geçmişteki sert açıklamaları bir tarafa bırakmış görünen iki lider, sorunlara değil birleştirici yanlara odaklanmayı istediklerini belirtiyor.
Erdoğan partisinin son grup toplantısında ziyaretin ve diplomasinin önemine değinerek “Yunanistan’la ihtilaflarımız dün de vardı, yarın da olacak. Aynı şekilde, bu ihtilaflardan çıkar sağlama peşinde koşanlar da olacak ama bu gerçek, aynı denizi, aynı iklimi, aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülke olarak ortak paydada buluşamayacağımız anlamına asla gelmiyor” dedi.
Benzer bir yaklaşımın bugünlerde Ege Denizi’nin diğer tarafında da benimsendiği görülüyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Yerapetritis de Anadolu Ajansı‘na açıklamasında anlaşmazlıkları bir kenara koymak konusunda ortak bir karara vardıklarını söyledi.
Peki iki ülkenin hedeflediği bu “pozitif gündem” ne anlama geliyor?
Yunanistan Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Constantinos Filis, DW Türkçe’ye değerlendirmesinde şu anda iki ülke arasında bir “diyalog ortamı” bulunmadığını, hedefin daha ziyade gerilimi düşürmeyi pekiştirerek normalleşmeye dönüştürmek ve ardından pozitif gündemdekiler gibi üzerinde anlaşılabilecek konuları öne çıkarmak olduğunu belirtiyor. Filis, ancak bu tür olumlu bir atmosfer sağlanınca daha iyi koşullarda diyaloğa geçilebileceğini kaydediyor.
Son beş ay içinde Mitsotakis ile Erdoğan’ın üç kez görüştüğü olumlu gerçeğinin dışında iki ülkenin köklü sorunlarında bir ilerleme kaydedilmediğine dikkat çeken Filis, şu ana kadar üstünde uzlaşılan konuların pozitif gündem ile Güven Artırıcı Önlemler (CBM’ler) olduğunu hatırlatıyor.
Son günlerdeki açıklamalarında Atina ziyareti ile ilgili olumlu mesajlar veren Erdoğan, “Yeni bir dönem başlatır, verilen sözleri tutar ve dış etkilerden arındırılmış bir düzlemde bu ilişkileri geliştirebilirsek eminim ki kazançlı çıkarız. Bizim dış politika anlayışımız ‘hep ben kazanayım karşıdaki kaybetsin’ değildir. Biz ‘kazan-kazan’ anlayışı ile Atina’ya gideceğiz” dedi.
Emekli Büyükelçi ve Ankara Politikalar Merkezi Başkanı Fatih Ceylan da iki ülkede de bir seçim sürecinden çıkıldığına işaret ederek bu nedenle şu anda iki tarafın da kendini siyasi anlamda rahatlamış hissettiğini ve böylelikle bu sürece ivme verebildiğini kaydediyor.
Göç anlaşması mı imzalanacak?
Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasında Brüksel ve Ankara arasında 2016 yılında imzalanan göç anlaşmasının yenilenmesi ile ilgili adım atılabileceği belirtiliyor. Yunanistan yasadışı göçmen sayısının arttığını söyleyerek bu anlaşmanın yenilenmesini istiyordu.
Filis, Erdoğan’ın ziyareti sırasında bazı anlaşmaların imzalanacağını ve bunlardan en önemlisinin göç konusunda olacağını söyleyerek bu anlaşmaların “hayata geçmesini ve uyulmasını umduğunu” kaydediyor.
Yunanistan’daki Kathimerini gazetesi daha önceki bir haberinde Atina’nın Ankara’dan üç talebi olduğunu belirterek bunları Yunanistan’la olan kara ve deniz sınırlarının daha iyi gözetlenmesi, insan kaçakçılarına göz açtırılmaması ve Yunanistan’dan sınır dışı edilen göçmenlerin geri kabul edilmesi olarak sıralamıştı.
Köklü sorunlar şimdilik rafta
Şu anda normalleşmeye ve pozitif gündeme odaklanan Ankara ile Atina’nın temel sorunları ise devam ediyor. İki ülkenin bu sorunlara bakış açıları birbirinden farklı.
Türkiye ile Yunanistan arasında uzun yıllara dayalı sorunlu alanlar”Ege Denizi sorunları, Kıbrıs ve Batı Trakya azınlık sorunları” şeklinde üç ana başlıkta toplanıyor.
Ceylan, gerilimli bir dönemden sonra bu sürecin birçok açıdan sevindirici olduğunu ancak eskiden beri konuşulan sorunların da halen çözümsüz durduğunu söyleyerek liderlerin şu andaki önceliğinin bu sorunların konuşulabilmesi için uygun iklimin yaratılmasının olabileceğini belirtiyor. Ceylan’a göre iki ülke arsındaki bu süreç bir “modus vivendi” olarak tanımlanabilir.
“Modus vivendi” diplomasi dilinde farklı görüşlere sahip tarafların birbirine saygı temelinde geçici bir anlaşma üstünde uzlaşması durumuna deniyor.
Türkiye, kara sularının genişliği ve kıta sahanlığı, hava sahaları, aidiyeti belli olmayan adacık ve kayalıklar ileYunanistan’ın Doğu Ege Adaları’nı silahlandırmasını sorun olarak görüyor. Yunanistan’a göre de Ege’de iki ülke arasında sadece kıta sahanlığı sorunu bulunuyor. İki ülke zaman zaman Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları nedeniyle de karşı karşıya geliyor.
Türkiye ile Yunanistan’ın belirli konulardaki görüşlerinin “taban tabana zıt” olduğuna işaret eden Filis, “Şimdilik kimse bizi ayıran herhangi bir sıcak konunun çözülmesini beklemiyor, bu belki şu an tartışılmıyor bile. Ancak bizi anlamlı müzakerelere götürecek ciddi bir diyaloğu başlatmak için güvensizliğin ve sıfır toplam (zero sum) zihniyetinin üstesinden gelmemiz gerekiyor” diyor.
“Uluslararası hukuka dayalı bir çerçeve” üzerinde anlaşmaya varılmasının önemli olduğunu ifade eden Filis, pozitif gündemle ilgili eleştirel yorumlara dair şunları belirtiyor:
“Bir yandan PR açısından hem Atina hem Ankara’nın Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin uluslararası toplum için büyük bir endişe kaynağı olmaması gerektiğini lanse etmek istediklerine katılıyorum. Öte yandan ortak paydanın neredeyse imkânsız olduğu konulara girmemenin daha uygun olduğu da doğru.”
Filis’e göre bu nedenle bu süreçteki ilk aşama gerilimi azaltma olmalı. Filis sonraki aşamaları ise “Eğer bu sağlanırsa ikinci aşama olan normalleşmeye geçiyoruz. Eğer bu da pekiştirilirse pozitif gündemin harekete geçirildiği ve diyalog için elverişli bir ortamın yaratıldığı tartışmanın başlangıcı olan üçüncü aşamaya geçeceğiz” diye aktarıyor.
Ülkeler için sürecin anlamı ne?
Türkiye, son dönemde Rusya ve Gazze’de devam eden savaşlarla ilgili Batı bloğundan farklı tondaki düşüncelerini ortaya koyuyor, öte yandan savunma ve ekonomi gereksinimleri gibi nedenlerle dengeyi korumaya da çalışıyor.
Erdoğan’ın Hamas’la ilgili açıklamaları Batı’da bazı çevrelerde tepki çekerken Mitsotakis “Hamas’la ilgili yorumlarına tamamen katılmıyorum ama bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Yunanistan’da ağırlamamak için bir neden değil” demişti.
Türkiye’nin kuzeyinde halen devam eden Ukrayna savaşının ardından şimdi de Ortadoğu’da dengeleri tümden etkileyecek Gazze savaşı ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Ceylan, “Bunun üstüne bir de Yunanistan ile gerilim politikasını eklemek doğru olmayacaktır. Bu nedenle de ilişkilerin bir ölçüde toparlamaya çalışıldığını, en azından bir orta yol bulmaya gayret edildiğini düşünüyorum” yorumunu yapıyor.
Ceylan’a göre ilişkileri normalleştirmek Yunanistan için de Batı’nın kendisine bakışı açısından önemli. Ceylan, Atina’nın yeniden bir gerilim politikasına başlanmasını istemediğini çünkü şu andaki mevcut durumu kendi lehine gördüğünü söyleyerek Yunanistan’ın Türkiye’yi bu coğrafyada çok fazla “itmesinin” kendi aleyhine bir dalga da doğurduğunu belirtiyor.
DW Türkçe’ye VPN ile nasıl ulaşabilirim?