5 soruda Can Atalay krizi
Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’a ilişkin verdiği ikinci ihlal kararından sonra gözler İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne çevrildi. DW Türkçe “yargıdaki Can Atalay krizine” mercek tuttu.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Yargıtay tarafından tahliye edilmemesi üzerine ikinci kez ihlal kararı verdi. Ancak mahkeme henüz gerekçeli kararını açıklamadı. Kararın bu hafta Resmi Gazete’de yayımlanması bekleniyor. Bu nedenle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Atalay’a ilişkin verilen hak ihlali kararını görüşmek için henüz toplanmadı.
DW Türkçe, Can Atalay’a ilişkin yaşanan krize beş soruyla mercek tuttu.
1 – Yargıdaki Can Atalay krizi nasıl başladı?
Gezi davası kapsamında, “Hükümeti devirmeye teşebbüse yardım etme” iddiasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve 25 Mayıs 2022’de tutuklanarak cezaevine konulan Can Atalay, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Hatay’dan milletvekili seçildi. Atalay, milletvekili seçildiğinde Yargıtay henüz Gezi davasındaki mahkûmiyet kararlarını onamamıştı. Avukatlar, Anayasa’nın “yasama dokunulmazlığını” düzenleyen 83. maddesi uyarınca Atalay’ın tahliyesini istedi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, ilk olarak 13 Temmuz 2023 tarihinde bu talebi reddetti. Yargıtay, gerekçesinde hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun “Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar” kapsamına girdiğini ve yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağını bildirdi. Bunun üzerine Atalay, AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. AYM İkinci Bölüm, 27 Eylül’de yaptığı açıklamada, Atalay’ın bireysel başvurusunu 5 Ekim’de görüşeceğini duyurdu. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bu duyurudan bir gün sonra Gezi davası kapsamında Atalay’ın cezasını onadı ve mahkûmiyet hükmünü kesinleştirdi. Bu kararın gerekçesinde Atalay’ın yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı bir kez daha belirtildi, AYM’nin var olan bir anayasa hükmünü yorum yoluyla değiştiremeyeceği savunuldu.
2 – AYM’nin ilk ihlal kararında ihlal tezi neydi?
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 25 Ekim’de görüştüğü başvuruda, Can Atalay’a ilişkin 5’e karşı 9 oyla iki temel hakkın ihlal edildiğine karar verdi. Bu haklar, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı oldu. Kararı, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderen AYM, kararında açıkça Atalay’ın infazının durdurulmasını ve tahliyesini istedi. Kararda, Anayasa’nın 14. maddesinin metninin, Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Anayasanın 14. maddesindeki durumlar” ibaresinin yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçların salt yargı organlarının kararlarıyla anlamlı bir şekilde belirlemeye ve böylece belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığı vurgulandı. “Anayasanın 14. maddesindeki durumlar” ibaresindeki belirliliği sağlama görevinin münhasıran kanun koyucuya ait olduğu belirtilen kararda, kanun koyucunun söz konusu ibarenin belirliliğini sağlamak için bugüne kadar yasal bir düzenleme yapmadığına dikkat çekildi. Kararda, “Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasanın 14. maddesindeki durumlar’ ibaresinin belirliliğinin yargı kararları ile sağlanması seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına bir müdahale oluşturacağı için anayasal olarak mümkün olmadığı gibi Anayasa’nın açıkça parlamentoya verdiği bir yetkinin de kullanılması anlamına gelecektir” denildi.
Buna karşılık Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Ömer Faruk Gergerlioğlu içtihadına aykırı davrandığı, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmediği; aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa’nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal ettiği vurgulandı. Kararda, “Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya yasal bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır” değerlendirilmesi yapıldı.
3 – Yargıtay’ın AYM’ye karşı tezi ne oldu?
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin kararını uygulamak yerine dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Daire de 8 Kasım’da AYM kararına uyulmamasına hükmetti. Kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Yargıtay, AYM’yi “süper temyiz mahkemesi” olmak ve “yargısal aktivizm” yapmakla suçladı. Kararda, seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki durumların yasama dokunulmazlığı dışında kaldığı, Atalay’ın hükümeti devirmeye teşebbüse yardım suçundan mahkûm olduğu, bunun da Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında sayılan suçlar arasında yer aldığı ve Atalay’ın bu nedenle yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı savunuldu. Aksi durumda ise Fethullah Gülen, Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi isimlerin milletvekili seçilmeleri halinde TBMM’ye girmelerinin önünün açılacağı öne sürüldü.
Yargıtay kararında ayrıca, AYM’nin yürürlükte bulunan Anayasa normunun uygulanmasını bireysel başvuru yoluyla ortadan kaldıracak veya işlevsiz hale getirecek şekilde bir karar vermesinin hukuken mümkün olmadığını savunuldu. Kararda, “Anılan maddede öngörülen faaliyetler konusunda, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyete yönelen tehdidin ağırlığı ile orantılı olacak bir biçimde içtihatta süreklilik ve istikrar ilkeleri de gözetilerek Anayasa koyucunun 14. maddede bilinçli bir tercihin ürünü olarak bıraktığı boşluğun, yargı kararları ile doldurularak belirli hale getirilmesi, ilgili Anayasa normunun yürürlüğünün ve işlevinin korunması bakımından hukuk devletinin bir gereğidir” değerlendirmesi yapıldı.
4 – Cumhur İttifakı’nın krizdeki rolü ne?
Cumhur İttifakı’nın temsilcileri, Can Atalay krizi boyunca Yargıtay’dan yana tavır aldı, AYM’yi eleştirdi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, Yargıtay’ın direnme kararından önce yaptıkları açıklamada, AYM’yi eleştirirken, Yargıtay’ın karara direnebileceği mesajını verdiler. Tunç, AYM’ye “Anayasa maddelerini yorum farkıyla yok saymakla” suçladı. Yıldız ise “Anayasa Mahkemesi yargısal aktivizm de bulunamaz. Yasama organın yerine geçerek norm da ihdas edemez, mevcut olan normu da görmezden gelemez, anayasayı yeniden yorumlayamaz” ifadelerini kullandı. Yargıtay’ın “uymama” kararından sonra konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Yargıtay’ın kararının bir kenara atılamayacağını savundu. Ancak Erdoğan, ikinci açıklamasında, krizde “taraf” değil, “hakem” olduğunu kaydetti. Kriz sürerken, iktidar temsilcileri, özellikle AYM’nin bireysel başvuru yetkilerinin sınırlandırılması gerektiği mesajını verdi. Adalet Bakanlığı’nda bu yönde bir çalışma olduğu kulislerde konuşuluyor.
5 – AYM’nin ikinci ihlal kararına uyulacak mı?
Anayasa Mahkemesi, 21 Aralık’ta Can Atalay’a ilişkin ikinci kez hak ihlali kararı verdi. Toplantıya katılan tüm üyeler, özellikle Atalay’ın Anayasa’da güvence altına alınan bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğinde birleşti. Mahkeme, bir kez daha Atalay’ın tahliye edilmesi için kararı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu karara uyup oymayacağı veya dosyayı yeniden Yargıtay’a gönderip göndermeyeceği şimdilik bilinmiyor. Ancak Anayasa’nın 153. maddesine göre AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı nitelikte.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?