Yerel seçimler: Artık vaatleri anlatma zamanı mı?
DW Türkçe’nin konuştuğu uzmanlara göre yerel seçimlere 40 gün kala belediyelerin gerçek sorunları ve çözüm önerileri hâlâ tam olarak konuşulmaya başlanmadı.
31 Mart yerel seçimlerine yaklaşık 40 gün kala aday listelerinin teslim edilmesiyle isimler ve olası iş birlikleri üzerinden yürütülen tartışmaların büyük ölçüde sonlanması bekleniyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) siyasi partilere aday listelerini teslim etmek için verdiği sürenin dün akşam itibariyle dolmasının ardından, 23 Şubat’ta geçici adaylar, 3 Mart’ta ise kesin aday listeleri açıklanacak.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinden yorgun çıkan partilerin son aylarda hummalı bir şekilde aday belirleme ve diğer partilerle iş birliği imkanları üzerinde durduğu görülürken, İstanbul ve Ankara gibi bazı büyükşehirlerin ve deprem bölgesinin sorunları dışında tartışmalar ağırlıklı olarak aday isimleri etrafında yoğunlaştı.
DW Türkçe’nin konuştuğu uzmanlara göre her yerel seçim öncesinde rastlanabilecek bu tartışmalar çok kritik görülen son genel seçimin ardındanyerel seçim yaşanıyor olması nedeniyle seçmenlerin bir kesimindeki umutsuzluğu daha ön plana çıkartmış olabilir. Siyaset bilimcilerin dikkat çektiği bir başka nokta ise adayların ve partilerin önünde yerele dair projelerini anlatmak için artık az bir zamanın kalmış olması. Bu süreçte muhalefetin en büyük avantajı elindeki mevcut belediyeler, iktidarın avantajı ise devlet imkanları olarak gösteriliyor.
Aday belirleme süreci uzadı mı?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in son grup toplantısında “Bugün (20 Şubat) saat 17.01’den itibaren artık tartışmanın konuşmanın değil, hep birlikte Recep Tayyip Erdoğan’ı yenmenin vaktidir” sözleri CHP’yi ve diğer muhalefet partilerini de içine alan aday belirleme gündeminin artık geride bırakılması gerektiğine dair bir işaret oldu.
Peki bu süreç bu kez çok mu uzadı? Yoksa zaten yorgun seçmen için her zamankinden uzun ve tartışmalı mı geldi?
Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği Başkanı Dr. Gülfem Saydam Sanver aday tartışmalarının uzun gelme hissinin temelinde yatan noktalardan birinin sadece bu yerel seçimler olmadığını düşünüyor.
Önce muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, ardından CHP genel başkanının kim olacağı ve son olarak da belediye başkan adaylarının kim olacağı gibi tartışmaların yıllar aldığını hatırlatan Sanver, tüm bu tartışmaların hep isimler üzerinden yürütüldüğüne dikkat çekiyor:
“Buradaki temel noktalardan biri aslında hem iktidar cephesinde hem muhalefet cephesinde şu ana kadar politikalardan çok bahsedilmiyor olması. Yerel yönetim vizyonlarından ziyade anketler çerçevesinde hangi adayın kazanıp kazanamayacağı sorusu üzerinden tartışılan bir yerel seçimlere giriyoruz. Bunun da temelinde siyaseti daraltan bir nokta olduğunu düşünüyorum. Çünkü sadece isimleri tartışmak, o kişiler ekseninde daha dar alanda bir oynamamızı, dar alanda siyaseti tanımlamamızı gerektiriyor.”
Ana muhalefet partisi CHP’de uzun tartışmalardan sonra yine Hatay Belediye Başkan adayı olarak Lütfü Savaş’ı göstermesi, DEM Parti’de Başak Demirtaş’ın aday olup olmayacağı gibi farklı tartışmalar bazı muhalefet seçmenlerinde tepkilere yol açmıştı.
CORE Araştırma Enstitüsü Direktörü Ulaş Tol, partilerin yerel seçim hazırlıklarına genel seçim nedeniyle geç başladığını, CHP’de araya bir de kurultayın girdiğini söyleyerek, bu nedenle Kasım ayı gibi bitmesi gereken aday belirleme sürecinin son günlere kadar sürdüğünü belirtiyor.
Tol, aslında 2019 yerel seçimi öncesinde de benzer tartışmaların yaşandığını ve 2018 genel seçiminin ardından yerel seçime gidildiğini anımsatarak, 31 Mart 2024 seçiminin farkını ise şöyle açıklıyor:
“Benzer durum 2019’da da vardı ama muhalif seçmen kendini böyle çaresiz hissetmiyordu. Cumhur İttifakı yerel yönetimlerde de iktidardaydı ve muhalefet bunları kazanma ümidiyle seçime gidiyordu. Şimdi ise muhalif seçmen aşırı politikleşmiş bir duygu durumuyla geçen yılların ardından şimdi apolitik bir duygu durumuna geçti. Her zerresiyle politikayla yatıp kalkan, başka bir gündemi olmayan, popüler kültürden uzaklaşan bir seçmen grubu bu ruh halinden tamamen apolitik bir ruh haline geçti.”
Tol burada kullandığı “apolitik” terimini geleneksel anlamda kullanmadığını ve seçmenlerin bilinçli bir şekilde apolitik olmayı seçmesini kastettiğini de sözlerine ekliyor.
Muhalif seçmenin iktidar politikalarını “etkileyememeye” alışmış olduğunu ancak aynı etkisizliği desteklediği partide de görmeye başladığını belirten Tol, “Muhalefet kararlarında da bir özne olmaktan çıktığını hissetmek bu seçmenleri politikadan soğuttu ve toleransları azaldı” yorumu yapıyor.
Projeler ne zaman yarışacak?
Aday listelerinin de teslim edilmesiyle partilerin son bir ayda vaatlere ve kampanyalara daha ağırlık vermesi bekleniyor. Ancak uzmanlara göre yerel yönetimlerin gerçek sorunları ve çözüm önerileri hâlâ tam olarak konuşulmaya başlanamadı.
Tol, parti içi çekişmeler ile adaylıklar ve liderlik bazlı tartışmaların bir noktada doğal ve siyasetin bir parçası olduğunu söyleyerek, “Ama siyasetin bir de politika konuşulduğu düzeyi vardır ve bence oradan uzaklaşıldı. Niye? Çünkü hep ‘bu seçimi de kazanalım, ondan sonra konuşalım’ denilerek asıl sorunlardan uzaklaşılıyor” diyor.
Yerel seçime bir ay kala yerel yönetimlere dair kapsamlı projelerin değil de başka haberlerin daha gündemde olduğuna işaret eden Tol, şunları söylüyor:
“Yerel sorunları hiç konuşmuyoruz ve seçmen nazarında da şöyle bir ayırt etme kalmadı; kimin belediyeciliğinin kimin belediyeciliğinden nasıl bir farkı var? Partiler bunu seçmene anlatmakta başarısızlar. Dolayısıyla sadece seçmen değil siyasetçiler de politikadan uzaklaştı.”
Dr. Sanver de benzer bir görüşte ve “Gündemdeki tartışmalara bakacak olursak hangi aday daha çok oy alır, hangisinin potansiyeli daha yüksek üzerinden tartıştık. Mesela iktidarın da yerel yönetim politikalarından falan çok bahsedilmedi açıkçası” diye konuşuyor.
Peki artık seçmenler vaatleri dinleyebilecek mi? Sanver bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Son 40 güne girdiğimiz bu dönemde seçmenlerin temel olarak duyacağı hikâye büyük bir curcuna olacak aslında. Çünkü seçmen davranışı araştırmalarından biliyoruz ki özellikle son dönemde yapılan iletişim seçmenin kafasında büyük bir kargaşaya da neden olabiliyor. Çok farklı, çok boyutlu birçok ekranlı iletişim döneminde yaşıyoruz ve bu çok ekranlı iletişim döneminde aslında her seçmen kendi hoşuna giden kanalları takip ediyor. Şimdi bu yankı odalarında yaşayan seçmen gruplarına diğer odaları duyurmak çok da kolay değil.”
Sanver, bu durumda iktidarın uzun bir süredir gerçekleştirmeye çalıştığı kutuplaşma politikalarının çok büyük etkisi olduğunu söyleyerek, “Vaatleri duyacak mı seçmenler? Elbette ki duyacaklar. Çünkü önümüzde daha 40 gün var. Ama bu seçimlerin hangi adayın daha çok vaat verdiği değil, hangi adayın sorunları çözmeye yönelik daha çok güven verdiği noktasında olacağını düşünüyorum” diyor.
İktidar ve muhalefetin artı ve eksileri neler?
Peki seçime yaklaşık bir ay kala iktidar ile muhalefet belediyeleri için öne çıkan avantaj ve dezavantajlar neler?
Tol’a göre iktidarın en büyük dezavantajların birisi sahadan uzaklaşmış olması. Tol bunu şöyle açıklıyor:
“AK Parti belediyeciliği sahanın ve seçmenin sahici sorunlarına daha pragmatik çözümler geliştirerek tutunmuştu. Ama iktidar çok uzun yıllardır sahadan koptu ve sahadan beslenemiyor. Sahadaki sorunları eskisi gibi kavrayabildiği söylenemez. O nedenle her tuşa aynı anda basma popülizmi yapıyor. Bu da seçmende iyi bir duygu uyandırmıyor.”
Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum’un geçen hafta sonu 24 saat içinde önce Güngören’de Kürtçe birkaç kelime sarf edip halay çekmesi ardından Bayrampaşa’da Bozkurt işareti yapması sosyal medyada gündem olmuştu.
“Mecburiyet yorgunu seçmen davranışının” sadece muhalefet için değil aynı zamanda iktidar seçmeni için de geçerli olduğuna dikkat çeken Tol, “O tarafta da Erdoğan’dan, ekonomiden, AK Parti’deki yozlaşmadan rahatsız olan kesimler var” diyerek, bu kişilerin Yeniden Refah Partisi’ne yönelmesini muhtemel görüyor.
Sanver’e göre iktidarın en büyük iki artısı ise tüm devlet kaynaklarına hâkim olması ve Erdoğan’ın kişisel potansiyeli. AKP’nin iktidar olmanın tüm nimetlerini her seçim olduğu gibi bu seçimde de kullanacağını belirten Sanver, Erdoğan’ın aktif bir şekilde seçim kampanyalarına katılımını da bekliyor.
Sanver muhalefet için ise en büyük avantajı 11 büyükşehir belediyeyi geçen seçimde almış olması olarak gösteriyor. Belediye başkanlarının performanslarının çok büyük etken olacağını belirten Sanver, “Yani 5 yıl boyunca başarılı hizmet etmiş, halkla bir bağ kurabilmiş bir belediye başkanının sadece bir kampanya döneminde, diğer tarafın daha iyi vaat vermesiyle ya da daha iyi bir aday çıkartmasıyla yenilebileceğini düşünmüyorum” diyor.
Tol da muhalefetin Ankara ve İstanbul’un yanı sıra Adana, Mersin gibi şehirlerde ikinci dönemini geçirdiğini hatırlatarak, “İkinci dönemler literatürde de vardır. Eğer birinci dönem büyük hatalarla geçmemişse ki muhalefet açısından geçmişe kıyasla başarılı bulunuyor bu belediyeler, ikinci dönem bir avantaja dönüşür” diyor.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?