AİHM Yüksel Yalçınkaya kararında Türkiye’ye ne dedi?
Türkiye AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya kararına mahkemenin delil inceleme yetkisi olmadığını belirterek tepki gösterdi. Peki AİHM’nin böyle bir yetkisi yok mu? Karar Türkiye açısından ne anlama geliyor?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “FETÖ/PDY üyesi olmak” suçundan Eylül 2016’da tutuklandıktan sonra yargılanarak mahkum olmuş eski öğretmen Yüksel Yalçınkaya’nın açtığı davada ihlal kararı vermesi Türk hükümetinin tepkisine yol açtı.
Türkiye Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “İlk derece mahkemesinden istinafa, Yargıtay’dan Anayasa Mahkemesi’ne her derecedeki yargılama makamlarımızın delilleri yeterli gördüğü bir dava hakkında, AİHM’nin yetkisini aşarak delil incelemesi yapmak suretiyle ihlal kararı vermesi kabul edilemez” ifadelerini kullandı. Yalçınkaya, ayrıca AİHM’nin “yerleşik içtihadından ayrıldığını” ve “açıkça delil değerlendirmesi yapmak suretiyle yetkisini aştığını ve ulusal mahkemelerin hukuk kurallarının uygulanması ve delil değerlendirme yetkisini inceleme konusu yaptığını” söyledi.
Yalçınkaya kararı, mahkemenin hükmüne tepki gösteren ve AİHM’nin Osman Kavala kararını yerine getirmediği için hakkında Avrupa Konseyi’nde ihlal prosedürü başlatılan Türkiye açısından Avrupa ile ilişkilerde yeni bir krize yol açma potansiyeli taşıyor. Zira karar, AİHM gündemindeki benzer binlerce başvuru için doğrudan emsal teşkil ediyor.
AİHM, geçen Salı günü açıkladığı Yalçınkaya kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6 (adil yargılanma), 7 (kanunsuz ceza olmaz) ve 11’inci (toplantı ve dernek kurma özgürlüğü) maddelerinin ihlal edildiğine hükmetmişti. Yalçınkaya’nın maddi ve manevi tazminat talebini geri çeviren Mahkeme, Türk hükümetinin sadece gider ve mahkeme masrafı olarak 15 bin euro ödemesini kararlaştırdı. Karar temelinde davacının Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311’inci maddesi uyarınca hakkındaki yargılamanın yenilenmesini isteme hakkı bulunuyor.
AİHM’nin yetkileri ne?
AİHM kaynakları da mahkemenin bir temyiz organı olmadığına ve ulusal mahkemeler karşısında bir temyiz mahkemesi gibi hareket edemeyeceğine işaret ediyor. İç hukuk yolları tüketildikten sonra gündemine taşınan davalarla ilgili AİHM’nin yeniden yargılama yapamayacağını, ulusal yargı kararlarını iptal edemeyeceğini ya da bunlar üzerinde düzeltme yapamayacağını hatırlatıyorlar. AİHM’nin yerleşik içtihadına göre delillerin kabulü ve değerlendirmesi de öncelikli olarak ulusal mahkemelerin görevi.
Ancak AİHM Yalçınkaya kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkıyla ilgili 6’ncı maddesinin 1’inci paragrafı temelinde ihlale karar verdi. Bu maddede “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir” ifadeleri yer alıyor.
AİHM’nin genel olarak adil yargılama ya da hakkaniyete uygun yargılanma hakkını geniş bir çerçevede yorumladığını vurgulayan mahkeme kaynaklarına göre, bu hak adil bir karar elde etme hakkı değil. Yani, AİHM’nin adil yargılanma hakkının ihlaline dair kararları, ulusal mahkemelerin verdiği kararların yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Bu noktada, mahkemenin “Yüksel Yalçınkaya hakkında hükmedilen ceza yanlıştır” demediği belirtiliyor.
AİHM Yalçınkaya kararında tam olarak ne dedi?
AİHM açısından adil yargılamada öncelik “silahların eşitliği” ve bunun tamamlayıcısı olan “çekişmeli yargılama” ilkelerinde yatıyor. Bu ilke mahkeme tarafından “taraflardan her birine, diğer taraf karşısında açıkça zayıf bir duruma düşürülmediği koşullar altında, davasını savunabilmesi için makul fırsat verilmesi” olarak tanımlanıyor. Yani taraflar arasında adil bir denge kurulması hedefleniyor.
AİHM’nin gözünde silahların eşitliği ilkesi, “bir davanın taraflarının, sunulan kanıt ve bütün görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş belirtebilmelerini” de kapsıyor. AİHM bu tespiti İsviçre’ye karşı açılmış Nideröst-Huber davasıyla ilgili 1997 yılında açıkladığı kararından bu yana dile getiriyor. Bir diğer deyişle, savcıların mahkemelere sundukları görüşlerin diğer tarafa verilmemesi silahların eşitliği ilkesine aykırı, bu da AİHM açısından –yıllardır- adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendiriliyor.
AİHM Yüksek Yalçınkaya kararında da “savcının mahkemeye sunduğu kimi delillerin Yalçınkaya’ya gösterilmediğini, Yalçınkaya’nın bu nedenle kendisini gerektiği gibi savunamadığını, ulusal mahkemelerin kararlarının ByLock şifreli mesaj uygulamasından kaynaklanan deliller konusunda yeterli gerekçelendirilmediğini” söylüyor. Tüm bunlar davanın Ocak 2023’te Strasbourg’da yapılan duruşmasında da gündeme gelmişti.
Mahkeme bu bağlamda, “Türk yargısının ByLock deliline yönelik tekdüze ve genel yaklaşım benimsemesinin bu suça dair ulusal hukukta yer alan gerekliliklerle bağdaşmadığına ve keyfi kovuşturma, mahkumiyet ve cezalara karşı etkili güvenceler öngören AİHS 7’nci maddenin konu ve amacına aykırı olduğunu” söylüyor.
Savunma hakkına saygı vurgusu
Mahkeme kaynakları, AİHM’nin bir yargılamanın adil olup olmadığına karar verirken savunma haklarına saygıyı göz önünde bulundurduğuna da dikkat çekiyor. Yargılanan kişiye delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini de inceliyor. AİHM, delillerin kalitesi, elde ediliği koşullar ve bu koşulların delillerin gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde kuşku doğurup doğurmadığına bakıyor. AİHM kararında “FETÖ/PDY”nin bir terör örgütü olup olmadığını ise sorgulamıyor. AİHM’nin 167 sayfalık gerekçeli kararında “FETÖ/PDY” kısaltması tırnak içinde dahi kullanılmıyor.
AİHM’nin yerleşik içtihadına göre, adil yargılanma hakkı ihlaline hükmedildiği hallerde, başvurucunun talep etmesi durumunda, ulusal mahkemeler önünde yeniden yargı kapsının açılması gündeme geliyor. Bu içtihat, diğerleri gibi, bütün Avrupa devletleri için geçerli. AİHM de kendi gündeminde benzer 8 bin 500 dosyanın bulunduğunun altını çizip en iyi çözüm yolunun kendisi değil, ulusal yargı olduğuna işaret ediyor. Yani Ankara’ya “bu sorunu içtihadım temelinde iç hukukta kendi belirleyeceğin yöntemlerle çöz” diyor.
AİHM kararında Yalçınkaya’nın 50 bin euroluk maddi, 50 bin euroluk da manevi olmak üzere toplam 100 bin euro tutarındaki tazminat talebine olumsuz yanıt verildi. Mahkemeye göre, adil yargılanma hakkının ihlaline dair hüküm kendi başına bir manevi tazminat oluşturuyor. AİHM, Yüksel Yalçınkaya’nın meslekten ihraç edilmesine dayalı maddi tazminat taleplerini ise dayanaktan noksan olduğu gerekçesiyle geri çevirdi.
Bu açıdan AİHM’nin Yalçınkaya kararı usulen teknik bir ihlal olarak da ele alınabilir. Mahkeme ihlal tespitine neden olan sorunların sistemsel nitelikte olduğunu, Türkiye’nin, özellikle Türk yargısının “ByLock delilini ele alış bakımından bu sistemsel sorunları çözmeye en uygun genel önlemler alması gerektiğini” de kararlaştırdı.
Kararın Türkiye açısından yarattığı risk nedir?
Karar AİHM’nin 17 yargıçlı Büyük Dairesi tarafından verildiğinden itiraz hakkı bulunmuyor. Konu, önümüzdeki haftalardan itibaren AİHM kararlarının infazının denetleyicisi konumundaki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gündemine gelecek. Yalçınkaya ve benzeri davaların akıbeti Ankara’nın Bakanlar Komitesi’ne sunacağı eylem planında ortaya çıkacak.
AİHM kararları, tüm Avrupa devletleri için olduğu gibi Türkiye için de hukuksal planda doğrudan bağlayıcı. Kararların yerine getirilme süreci Bakanlar Komitesi ile yürütülen diyalogla gerçekleşiyor.
Ankara hakkında AİHM’nin Osman Kavala kararını yerine getirmediği gerekçesiyle başlatılmış bir ihlal prosedürü bulunuyor. Komitenin, AİHM kararı gereği Kavala’nın serbest bırakılmaması halinde Ankara’ya karşı alınacak önlemler konusunda önümüzdeki haftalarda Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin de dahil olacağı yeni bir süreç başlatması gündemde.
DW Türkçe’ye VPN ile nasıl ulaşabilirim?